Thursday 30 December 2010

2011'e girer iken

Senenin nasil gectigini olcmek ve gelecek seneden beklentileri bicmek cok normal bir insani davranis elbette.

Hepimizin gectigimiz yil daha ileriye goturdugu becerileri ve yetenekleri oldugu gibi onumuzdeki sene daha iyi yapabilecegi seyler de var muhakkak.

Ulkemizin de oyle.

Turkiye'mizi yine buyuk bir yil bekliyor.

Bugun sevgili Emre Kongar 2011'deki secim gundemini soyle ozetlemis:

"Gecim derdi, issizlik, teror, ulkenin butunlugu, insanlarin ozgurluk ve guvenlikleriyle birlikte yasam tarzlarinin da tehdit altinda olmasi"

Listeye katilmamak mumkun degil. Hatta listeye degisen dunya duzeninde Turkiye'nin de gelistirmek zorunda oldugu rekabet gucu gibisinden bir madde daha ekleyebiliriz.

Ekonomik olarak dunya ve hele Avrupa'ya gore iyi bir sene gecirdi Turkiye. Dunya resesyonundan bankalarimizin saglikli bilancolari sayesinde hizli ciktik ve ekonomik buyume olarak butun Avrupa'yi solladik. Ote yandan bu buyumenin istihdam yaratmayan bir buyume olmasi endise verici. Issizlikte hala Avrupa'nin en asagilarindayiz. Ve degisen dunya duzeninde rekabet gucumuzu henuz kavrayabilmis veya ispat edebilmis degiliz.

Hic kuskusuz daha esit dagitilan ve ulkenin her kosesine istihdam yaratan bir ekonomik kalkinma senaryosunda teror ve ulkenin butunlugu daha az problem yaratan konular olacaktir.

Insanlarin ozgurlukleri derken tabii ki aklimiz ve kalbimiz Silivri'de ve nice mapushanelerde haksiz yatan yazar, gazeteci, politikaci ve bilimadamlarinda.

Guvenlikleri derken aklimiz ve kalbimiz hala faili mechullerde, ailelerinde.

Yasam tarzlari tehdit altinda derken aklimiz ve kalbimiz icki ictigi icin dayak yiyen genclerde, evlilik oncesi iliskiye girdigi icin ailesi tarafindan oldurulen genc kizlarimizda, Konya'da Malatya'da bira almanin artik mumkun bile olmadigi Anadolu'nun bir cok kosesinde, basini baglamadigi icin fahise oldugu dusunulen ogrenci kizlarimizda.

Turkiye'nin 2011 ve sonrasinda alacagi daha cok yol, yiyecegi daha nice firin ekmek var.

2011 secim yili. AKP ile CHP arasinda iki partili bir secim duzenine dogru ilerliyoruz gibi.

Bakalim 2010 anayasa referandumunu kampanyasiyla adeta bir AKP guvenoyuna ceviren ve bu oyunu kaybeden CHP bu problemlere halki inandirici cozumler sunabilecek mi?

Yoksa bir dort yillik AKP iktidar donemi daha mi bizi bekliyor?

Aklim ve kalbimle, iyi seneler Turkiyem.

Thursday 23 September 2010

Yuzde 57.88’in agirligi



























Referandumda cikan %57.88’lik evet sonucu 2007 genel secimindeki %47’den 2009 yerel secimindeki %38’e oy ve kan kaybeden ve akabinde ‘acilim’ surecinde daha da gerilere giden AKP icin hic suphesiz buyuk bir moral kaynagi oldu.

Ayni sekilde CHP’yi devraldigindan beri kuvvetli bir cikis yakalayan Kilicdaroglu icin de mutlaka bir ivme kaybi olacaktir. Ayrica Sn Kilicdaroglu’nun kayit problemlerinden dolayi sahsen oy kullanamayisini da affedemiyorum. Bu kadar ufak oldugu kadar sembolik bir hataya maruz kalmasini engelleyemeyen ekibi beni buyuk hayal kirikligina ugratti. Hayir oyu kullanan diger 15,856,792 kisinin de ayni hissiyati paylastigindan, evet oyu kullanan 21,787,244 kisinin de bu duruma kiskis guldugunden suphem yok.

Neden referandumdan evet cikmasinin Turkiye’nin gelecegi icin cok tehlikeli oldugunu herkes cok yazdi, cizdi. Bizim sene basinda dusunerek yazdiklarimiz soyleydi:

http://dusunerek.blogspot.com/2010/03/yargi.html

Ama referandumdan evet cikmasinin Turkiye’nin gelecegi icin tehlikeli oldugunu hemen ertesi gun en iyi karikaturize eden sanirim Sozcu gazetesi oldu (bkz. yukaridaki resim).

Bakalim muhalefet %57.88’in agirligi ve padisahin baskisi altinda ezilecek mi?

Ve bakalim Erdogan eline gecen bu padisah yetkisini Turkiye’miz icin guzel seyler yapmak icin kullanacak mi?

Dun gazetelerdeki bir haber beni korkuttu: Beyoglu’ndaki sanat galerisinde icki icenlere saldiranlarin haberi.

Bu saldiriyi yapanlar referandumdan cikan %57.88’in verdigi gucle mi yaptilar? Padisah kendilerine goz kirpti diye mi dusunuyorlar? Referandumda hayir ciksaydi yine de bu saldiriyi yapacaklar miydi?

Umidimiz %57.88’in agirliginin Turkiye’mizi cogunluk diktatorlugune veya padisahliga donusturmemesidir.

Sunday 5 September 2010

Ben Bono Olsam





















Bu sabah erken kalkar ve otelimin bana sunmus oldugu bol meyveli, peynirli ve pogacali kahvaltiyi Bogaza nazir bir masada oturur yerken gunumu planlardim.

Buyk ihtimalle Adam Clayton aksama kadar uyuyacagi icin, Larry Mullen Jr otelin spa’sinda butun gun masaj yaptiracagi icin ve The Edge coktan twitter’a koyacagi resimleri cekmek icin kamerasiyla eski Istanbul’a gitmis oldugu icin grup arkadaslarimi butun gun goremeyecegimi tahmin ederdim.

Tabii ki ucaktan iner inmez bizim icin yazdiklari sarkiya bakilirsa (‘...gonna go where Europe...and Asia meets...with a red guitar...on fire...desire...’) Avrupa-Asya bulusmasi temasini surdurme niyetleri var, demek ki Bogaz Koprusunu yuruyerek gecmek farz olmus durumda.

E tabi referandum oncesi Basbakanin Pi-Ar danismanlari bu firsati kacirir mi? Basbakanla toplanti ve yandas olan-olmayan butun gazetelerin ertesi gun yayimlamasi icin beraber ettikleri ‘rahat Pazar sohbetinin’ fotograf cekimi boynunun borcu. Basbakan icin mavi ve cizgili bir gomlek (kravatsiz) uygun gorulmus, fotograflarda Bono’ya cok yakin durup samimi gulmesi onerilmistir.

Basbakana emniyetin icindeki dehset cemaat organizasyonunu 14 gunde yarim milyon baski yapan kitabinda detayli anlatan Hanefi Avci’yla ilgili bir soru sormamam tembih edilmistir mutlaka ama ben yine de bir sekilde araya sikistirip dusuncelerini almak isterdim. Bono olarak en ufak korkacagim birsey yok tabii ki, boyu uzun ya da kisa, dunyanin herhangi bir Basbakanindan. Saka bir yana, Bono'nun, bugun, Turkiye'de muhalefetteki herhangi birinin elinde olmayan bir guce ve dokunulmazliga sahip oldugunu iddia edersek abartmis olmayiz sanirim.

Kilicdaroglu ile de gorusurdum. Anlat bana neden memnun degilsin su andaki hukumetten, anlat bana sen neler yapacaksin dizginleri eline alirsan, anlat bana sana niye Gandhi diyorlar, anlat bana neden hayir.

Orhan Pamuk'la konusurdum, sen niye evet?

Fazil Say'la konusurdum, sen niye hayir?

Sonra ise – bu guzel turistik Pazar gunu programini lojistik olarak biraz bozacak ama – atlar bir arabaya Silivri’ye giderdim.

Sadece siyah-beyaz ve durust bir gazetenin Ankara subesini yonettigi icin varligi ispatlanmamis bir teror orgutune uye oldugu iddia edilerek tam 549 gundur Silivri’de hapis yatan Mustafa Balbay’la konusurdum.

Ve alternatif medya ve alternatif parti kurma cabalariyla onbinleri etkilemeyi basardigi icin varligi ispatlanmamis bir teror orgutune uye oldugu iddia edilerek tam 711 gundur Silivri’de hapis yatan Tuncay Ozkan’la konusurdum.

Ve aksam yemegine sehre geri donerken Ikitelli’de bir basimevi bulur, bu 360 turnesinde kullandigi Burmali lider Aung San Suu Kyi maskeleri yerine, gercekten Ataturk Stadyumunu dolduracak onbinlerce muzikseveri etkilemek isteseydim, onbinlerce Mustafa Balbay ve Tuncay Ozkan maskesi bastirirdim.

Istanbul muzikseverlerine maskeleri taktirip hatirlatirdim: hepimiz Balbayiz, hepimiz Ozkaniz, hepimiz istedigimiz zaman sesimizi yukseltebilmek istiyoruz, hicbirimiz sesimizi yukselttigimiz icin Silivri’lere tikilmak istemiyoruz.

Ben Bono’nun pop dunyasindaki efsanevi konumunu kullanarak dunya icin guzel seyler yapmaya calistigina tum yuregimle inaniyorum. Ve basarili oldugunu da dusunuyorum, W Bush’tan Blair’e, beraber calistigi dunyanin en kuvvetli liderlerini ozellikle Afrika’ya cok buyuk bagislar yapmalarina ikna ettigini biliyoruz.

Bakalim Turkiye icin de guzel seyler yapmaya calisacak mi bugun?

Ben Bono olsam yapardim.

With a red guitar...on fire.

Tuesday 10 August 2010

'Siz hic sevdiklerinize kosarken cama carptiniz mi?'

523 gundur henuz varligi ispatlanmamis bir orgutun darbe gerceklestirmeye tesebbus etmis uyesi oldugu iddiasiyla tutuklu bulunan Mustafa Balbay'in gecen Persembe gunku Cumhuriyet'teki yazisini ben de her sagduyulu insan gibi gozlerim dolarak okudum.

80,000-90,000 tirajli Cumhuriyet gazetesini okuyamayanlar icin asagiya aynen kopyaliyorum.

75 milyonun okumasi gereken bir yazi.


"Siz hic sevdiklerinize kosarken cama carptiniz mi?

Silivri'dekiler, ayda uc kez carpiyor.

Ben ayda uc kez carpiyorum.

Bir ayin uc haftasinda kapali gorus, bir haftasinda acik gorus var.

Kapali gorus soyle:

Duvarin uc karisa dort karislik bolumune cam yerlestirmisler. Etrafini da demirle cercevelemisler. Camin iki tarafina birer telefon ahizesi koymuslar.

Gorus gunu cama kosuyorsunuz. Karsiya ses gecmedigi icin ilk karsilasmada elleri havaya kaldirip sevincinizi ifade ediyorsunuz.

Elinizi sevdiginizin kollarina uzatir gibi ahizeye uzaniyorsunuz. Ve sesini duyuyorsunuz. Elbet soylemeye gerek yok; ses kaydediliyor. Yonetim bunu size verdigi ic kurallar listesinde acikca duyuruyor.

Kizim her seyi saglikli algiliyor; bekledigimden sagduyulu hareket ediyor. Cok sukur!

Oglum 2 yasina girdikten sonra gecen mayistan beri karsisindaki benle, telefondaki beni birlestirdi. Onceleri camin kiyisinda pencere acma kolu ariyor, bulamayinca sinirleniyordu. Artik burada gorusmenin boyle oldugunu kabul etti.

Haziran goruslerinden birinde butun sevimliligi uzerindeydi. Telefonu kulagina goturdugunde annesinden ogrendigim seyleri siralamaya basladim:

'Topu cok mu severmis benim oglum... Cimlerde yuvarlanmaya bayilir miymis benim oglum...'

Sesimi dinlerken ahizeyi bir buket gibi tuttu, bana bakti...

Konusmaya devam ediyordum.

Agzini sonuna kadar acti, telefona yoneldi.

Sesimi opmeye calisiyordu!

Burun diregi sizlamasinin cok tarifi yapilabilir; biri de bu olsun."

Thursday 1 July 2010

Pencere

























Rahat uyuyun, yazilari ve cizgileriyle hayatimizin birer parcasi olmus Turhan Selcuk ve Ilhan Selcuk.

Tuesday 8 June 2010

tbmm.gov.tr






Turkiye Buyuk Millet Meclisi’nin gayet guzel bir sitesi oldugunu biliyor muydunuz?

Gunluk tutanaklari, milletimizi meclisimizde temsil eden vekillerimizin her oturumda neler konustuklarini okuyabildiginizi?

Gundemdeki onerge ve teklifleri takip edebileceginizi?

Milletvekillerimizin fotograf ve email adresleri dahil ozgecmislerini gorebildiginizi, her vekilin imzasi bulunan kanun tekliflerini okuyabildiginizi, meclisteki partiler arasi koltuk dagilimina aninda bakabildiginizi?

Hatta bu sabah CHP’ye bagimsizlardan transfer olan iki milletvekiliyle birlikte CHP’nin kontuk sayisinin 101’e ciktiginin hemen bugun sitede gosterildigini?

Degisen kanunlari madde madde takip edebileceginizi?

TBMM’nin 2008 Faaliyet Raporu’nu okuyabileceginizi?

Ben bilmiyordum ve bu bilgilere internet ulasabildigimi gorunce cok memnun oldum. Ankara’nin sitesine bak, gozlerimin yasina bak.

Sagda-solda gittikce daha da duymaya basladigimiz ‘e-devlet’ konseptinin Turkiye’de de yerlesmeye baslamasi gencliginde herhangi bir notere gitmis Turk vatandasi icin epey heyecan verici bir gelisme olsa gerek.

Hele bir de sitenin interaktif kisimlarini daha da gelistirirlerse.

Ulkesinin nasil yonetildigiyle ve vekilleri tarafindan nasil temsil edildigiyle ilgilenen vatandaslarin duzenli olarak siteye girmelerini oneririm.

http://www.tbmm.gov.tr/

Saturday 5 June 2010

Kilicdaroglu vs Erdogan
















Kemal Kilicdaroglu'yla ilgili ilk yazimizi 30 Eylul 2008'de yazmisiz:

http://dusunerek.blogspot.com/2008/09/kemal-kilicdaroglu.html

Ne demisiz?

"...Temmuz 2007 secimlerinde ‘Baykal’a ragmen’ CHP’ye oy vermis olan 7.3 milyon icin de, ‘Baykal yuzunden’ AKP’ye oy vermis kimbilir belki milyonlar icin de Baykal disinda bir CHP’linin on plana cikmasi o kadar mutluluk verici ki...Onumuzdeki hafta ve aylarda Kemal Kilicdaroglu adini daha da sik duyacagiz sanirim."

CHP'de Baykal doneminin kapanmasi pek guzel sebeplerden olmadi ama yerine hemen Kilicdaroglu'nun, hem de boyle muazzam bir ivmeyle gelmis olmasi gercekten cok heyecan verici.

Baykal yuzunden-ciler de Baykal'a ragmen-ciler de artik gecmiste kaldi. Turkiye politikasinda artik oylar ikiye ayrilacak gibi gorunuyor:

Recep Tayyip Erdogan'cilar ve Kemal Kilicdaroglu'cular.

Kilicdaroglu'nun konusmasinda mesela laikliktense issizligi on plana cikartmasi direk olarak Erdogan'la kapismaya ne kadar hazir oldugunu vurguladi.

Erdogan ise cevap olarak kendi politik stratejisini Ortadogu ve Arap ulkeleri liderligine endeksleme cabalarinda. Israil'in Mavi Marmara'ya saldirisi ve bu saldirinin olumlere sonuc acmis olmasi tabii ki bir trajedi. Ancak bu trajediyi takip eden gunler yapilan konusmalar ve uluslararasi gelismeler Erdogan'in stratejisine cok uyuyor.

AKP tarafi gorunuse bakilirsa bu Kilicdaroglu ivmesinden cok endiseli ve hafiften bir panik havasi hissettiriyor.

Once Eylulde referandum.

Sonra 2011'de genel secim.

CHP icin de AKP icin de butun kartlarini oynama, oyverenler icin de gozlerini tamamen acik tutma vakti.

Sunday 18 April 2010

Kum Saati



























Bugunlerde Gazeteci Umran Avci'nin Bilgi Yayinevi'ndan cikan, arastirma, mulakat, ve derlemelerinden toplarlayip yazmis oldugu Kum Saati adli kitabini okuyorum.

Kitap Abdi Ipekci, Turan Dursun, Bahriye Ucok, Muammer Aksoy, Cetin Emec, Ugur Mumcu, Esref Bitlis, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kislali, ve Necip Hablemitoglu'nun suikastlari oncesi son gunlerini anlatiyor.

Kitabi oldukca yavas okuyorum. Sebebi ise Avci'nin agir stili degil, tam aksine cok akici ve surukleyici bir tonla yazmis. Sebebi her okudugum suikast sonrasi bir sure kendime gelememem.

Hepsini taniyoruz, hepsinin suikast haberlerini canli aldik, hepsinde ayaklandik, ama boyle detayli bir calismayla idealleri disinda birer insan olduklarini, ailelerini, ve ozel hayatlarini biraz daha taniyabiliyoruz.

Ya da tuyler urpertici bazi detaylar ogreniyoruz:

Bahriye Ucok'un kizi Kumru annesini biraz sonra parcalayacak bombayi postayla gelen bir pakedin icinde annesine kendi elleriyle verirken sakayla karisik "bombani getirdim anne" diyor.

Ugur Mumcu'nun oglu Ozgur babasini biraz sonra parcalayacak bombanin altina yerlestirilmis oldugundan habersiz bir sekilde babasinin arabasinin lastiklerini tekmeleyip inip inmemis olduklarini kontrol ediyor.

Bu suikastlarin cogu 90li yillarda. O devirde bir cok aydinimizi, zor yetisen beyinlerimizi suikastlara kurban verdik.

2000li, 2010lu yillarda ise bir cok aydinimizi, zor yetisen beyinlerimizi hapislerde ya da dava sonuclarini beklerken tutuklu goruyoruz.

Suikaste kurban gitmek, cocuklarini, karini-kocani yalniz birakmak.

Tutuklanmak, aylarca, yillarca hapis yatmak.

Turkiye'de aydin olmak gercekten zor is.

Thursday 15 April 2010

Televizyonda canli tartisma

Bir ay icinde Birlesik Krallik basbakani secilmek icin secim yarisina girmis olan Gordon Brown, David Cameron, ve Nick Clegg'in televizyondaki canli tartismasini seyrederken yine surekli Turkiye'mizi dusunmekten neredeyse adaylarin dusuncelerini dikkatli dinleyemedim.

ABD'de cok populer olan bu canli tartismalarin BK'ta ilk defa bu gece gerceklesmis olduguna sasirdim.

Televizyonu coktan gectik tabii, artik ABD'den Iran'a dunyamizda 21. yuzyil secimleri facebook, twitter, vs sanal alemlerde de yarisiliyor.

Yine de adaylarin medeniyet sinirlarini asmadan televizyonda canli yayinda birbirleriyle tartismalarini seyretmek secimler oncesi oy verecek halk icin adaylari daha iyi tanima acisindan harika bir firsat. Adaylar icin de konusma ve prezentasyon yeteneklerinin yanisira sorulan soruyu cevaplandirabilme, dusuncelerini ifade edebilme, baski altinda reaksiyon gosterme, vs gibi huylarini canli yayinda sergileme firsati.

Sonucta secimlerde oy politik iddialara oldugu kadar, guven, karizma, ve sempati gibi duygulara da veriliyor. Ve ben bu canli yayinda onumdeki uc adayin hangisine hangisinden cok guvenecegimi ve hangisine sempati duydugumu cok daha iyi biliyorum.

Turk secmenleri de bunu hakkediyor. Baykal'in Erdogan'i yillardir televizyonda canli yayinda tartismaya cagirdigini biliyoruz. 2011 secimleri oncesi bunu seyretmek istiyoruz. Iyi bir moderator sart elbette: 'one minute' diye yanindakini susturmak, akabinde tartismayi terketmek de yasak olmali.

Tuesday 23 March 2010

Yargi

Bati dunyasi ile Turkiye arasindaki farklarin arasinda, gayri safi milli hasiladan baska, en onemlilerinden birinin Bati dunyasinin saglam taslara oturtulmus yasal altyapisi oldugunu dusunuyorum.

Cunku yasal altyapinin oturdugu yerde kanunlarin iki ayri sekilde yorumlanmasi pek gerceklesemez, kanun onunde kimin hakli kimin haksiz oldugu buyuk olcude bellidir, ve hukukun ustunlugu cok tartisilamaz.

Cunku Bati dunyasinda sokaga adim attiginizda, karsidan karsiya gecerken, bankada islem yaparken, ev alirken, borclanirken, seyahat ederken, yemek yerken, kisacasi hayatin her turlu aktivitesi sirasinda kafanin arka planinda hukuki bir altyapiya yaslandigini ve hakkinin yenmesi ihtimalinin dusuk oldugunu bilmenin verdigi bir rahatlik vardir.

Oysa Turkiyemiz son donemlerde oyle bir hale geldi ki artik hukuk ve adalet gibi kelimeleri kullanirken gulmemek mumkun degil. Ulkemizde herhangi bir davaya katilmak zorunda kalmis herkesin onaylayacagi uzere hukuki olarak hakkini aramanin surunmekten pek bir farki kalmamis durumda. Hepimizin bildigi uzere, hukuk cignenerek Ergenekon adi verilen davada cok degerli beyinlerimiz daha hala yargilanmaktayken senelerini hapislerde gecirmekteler.

Ve iste bu sebeplerden dolayi AKP’nin onermis oldugu anayasa degisikliklerine muhalefetin yaptigi tepkiler yerindedir. Yurutmenin yargiyi isgal etmesi, laiklige karsi eylemlerin odagi oldugu mahkeme karariyla tescillenmis bir iktidar tarafindan yonetilen Turkiye Cumhuriyeti’nde cok derin yaralar acacaktir. Hem de bir secim yili oncesi, universite ve medyayi bitirme operasyonlarini basariyla tamamlamis bir AKP’nin yargiyi da bitirmesi ulkemiz icin cok tehlikeli bir risk teskil etmektedir.

Thursday 4 March 2010

'Sanirim artik birseyler soylemenin zamanidir'



















Candan Ercetin'in son albumu Kirik Kalpler Dudaginda'yi dinlemeye basladim.

Albumun muzikleri de harika elbette ama daha cok icerigi ilgimi cekti acikcasi.

Yukaridaki resim albumden ve Ercetin'in resmi sitesinden.

Yillardir yasiyor, goruyor, hissediyor, dusunuyor, yaziyor, ama susuyor. Ve simdi artik birseyler soylemenin zamanidir diyor.

Ne mi soyluyor?

Mesela albumdeki son sarkinin adi Ninni.

Tum sozlerini album kapagindan ya da resmi sitesinden bulabilirsiniz (http://www.candanercetin.com.tr/).

'Guzel koyum ne zaman uyanirsin?'

Ellerine saglik sevgili Candan Ercetin.

Tum yasayip gorup hissedip dusunup susanlarin artik seslerini yukseltmeleri dilegimizdir.

Thursday 11 February 2010

Gunun iki cok onemli haberi

Laiklige hayatini adamis degerli bilimadamimiz Ilhan Arsel'i, bu cok zor yetisen beynimizi, adeta surgunde yasamakta oldugu ABD'de kaybettik.

Cogumuz Arsel'i seriatla, laiklikle, ve aydin olmayla ilgili yazdigi kitap ve yazilarindan taniyoruz. Biraz once kitap ve yazilarinin cogunun yer aldigi http://www.ilhan-arsel.org/ adli bir websitesini kesfettim. Konuyla ilgilenenlere tavsiye ederim.

Turkiye'de yasasaydi cok yakin arkadasi ve surekli mektuplastigi Turan Dursun'un akibetine ugrayacak miydi? Bu yasi gorebilecek miydi? Sanmiyorum.

Iste "inanmayan dindarlar" tanimi:

'"Inanmayan dindarlar" için din ve dindarlik, "kutsal" sayilan kitaplara boyun egmek degil, fakat aklin vicdan süzgecinden geçirmis oldugu verilere uymaktir. Daha dogrusu onlar, "Tanri" sözüdür diye insanlara belletilen kitaplari ve verileri "Tanri yapisi" degil, fakat "insan yapisi" seyler olarak tasnif edip buna göre degerlendirirler ve bu kitaplarda yer alan "Tanri" tanimini geçersiz bilirler. Çünkü bu kitaplarda tanimlanan Tanri, insan kiliginda, insana özgü niteliklere sahip bir varliktir: kindardir, acimasizdir, kiskançtir, keyfîdir, insanlari diledigi gibi sekillendiren ve sonra birbirleriyle dövüstürendir, vs...Onlar için "kutsal" olan sey "akil", ve aklin olusturdugu "Yaratici zekâ"dir.'

Ve iste Turan Dursun'la ilgili yazdigi bazi satirlar:

'Oysa ki "inanan dinliler", bütün bu hususlari: "Madem ki Tanri'dan gelmedir, o halde kabul etmek gerekir" diyerek benimsemeyi "dindarlik" bilirler. Her ne kadar bunlar, her zaman için yeryüzü nufusunun çogunlugunu olusturmus olmakla beraber, insanligi uygarlik vadilerine, büyük gelismelere ve daha güzel ve mutlu yarinlara sürükleyenler, her zaman için sayilari az "inanmayan dindarlar" olmustur.

Ancak ne var ki "inanmayan dindarlar", tarih boyunca bagnaz ortamin hismina ugramislar ve bu yüzden çogu zaman kendi gerçek hüviyetlerini ortaya vuramamislardir; çogu kez yapmacik bir kiliga, daha dogrusu "inanan dindarlar" kiligina bürünmüs, kalmislardir.

Eger siz Tanri'nin keyfî ve gaddar olabilecegine inanmiyorsaniz: eger siz Tanri'nin kiskanç ve intikamci olabilecegini sanmiyorsaniz; eger siz Tanri'nin öfkeye kapilip insanlara küfürler savuracagina inanmiyorsaniz; eger siz Tanri'nin esitsizlikler yaratacagina ihtimal veremiyorsaniz; eger siz Tanri'nin her ne suretle olursa olsun olumsuzlukta bulunabilecegine yer veremiyorsaniz, bu demektir ki siz de "inanmayan dindarlar" dansinizdir.

Hemen eklemek gerekir ki akilci yetenege sahip her insan, "Kutsal" diye bilinen kitaplari akil süzgecinden geçirmek, ya da "peygamber" diye benimsenen kisilerin yasamlarini incelemek sûretiyle kendisini kolaylikla "inanmayan dindarlar" sinifi içinde bulur. Nitekim tarih içerisinde, "insan sevgisiyle" dolu kisileri "inanmayan dindarlar" haline getiren sey, "Kutsal" bilinen kitaplarin elestirisidir. Evet, kim ki akilcidir ve akil rehberligi ile düsünmesini ögrenmistir, o mutlaka "inanmayan dindarlardan" olmustur. Insanligi "insanlik" sevgisine, gelismeye ve gerçek ahlâkîlige sürükleyenler onlardir; onlar için "din", aslinda , "sevgi" nin ta kendisidir. Su bir gerçektir ki en büyük "insan severler", en büyük "ahlâkiyatçilar", Tanri'yi "sevgi" simgesi seklinde benimseyen bu tür "Inanmayan dindarlar" arasindan çikmistir.

Turan Dursun'u her anis'ta, böyle bir sevgiye, seriât yolu ile degil fakat ancak "akil" yolu ile gidilebilir oldugunu bir kere daha anlarim. Her ne kadar kendisini "Ben dinsizim" diye tanimlamis idiyse de Turan Dursun, aslinda sinirsiz bir "insan sevgisi" ve "akil" gücü ile dolu ve bu sayede insanliga en büyük hizmetlerde bulunmus olan nice "Inanmayan dindarlardan" biriydi. Bir gün gelip bu toplum, akilci yörüngeye girip onun degerini anlayabilecek midir acaba?'

Bir gun gelip bu toplum, akilci yorungeye girip Ilhan Arsel'in, Turan Dursun'un degerini anlayabilecek midir acaba? 21. yuzyil AKP Turkiye'sinde laikligin cok geri gitmis oldugunu goruyor ve bu sorunun cevabi konusunda karamsarligimizi surduruyoruz.

Gunun ikinci onemli haberini ise Cumhuriyet'ten kopyalayalim:

'Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde kızlarının zorunlu din dersi almasını istemeyen anne-babanın davasına bakan mahkeme, ders kitaplarının incelenmesini istedi. Mahkeme, yapılan incelemede okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi yerine din eğitimi verildiğini belirleyerek, “Türkiye’de hâkim olan dinsel çeşitliliğin” ve nüfusa oranı büyük olmasına karşın Aleviliğin dikkate alınmadığına hükmetti. Mahkeme, derslerde “tarafsızlık ve çoğulculuk” koşullarının yerine getirilmediği, bu nedenle de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğini belirtti. Kararda, din eğitiminin ancak kişilerin kendi ya da kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olduğu anımsatılarak, dersin bu içeriği ile zorunlu tutulmasının hukuka aykırı olduğu kaydedildi.'

21. yuzyilda din dersinin zorunlu olmasina karsi mucadele veren bu anne-babanin Turan Dursun'u da Ilhan Arsel'i de Richard Dawkins'i de okuduklarina eminim. Bagnaz ortamin hismina ugramamalarini umid ederim. Cocuklarina dini degil akilci bir egitim verme istegi akilci yorungeye girdigimiz zaman hicbirimize garip gelmeyecek.

Monday 25 January 2010

Basbakanimizin uslubu

Bir-iki gun once haberlerde Basbakan Recep Tayyip Erdogan'in Tekgida-Is Baskani Mustafa Turkel'e cevaben yapmis oldugu konusmayi okudum. Ancak gecen bir-iki gunde bu konusmaya cok kafam takildi. Basbakanimizin uslubu kendi ruh halini ve AKP'nin ulkemize bakisini ne kadar iyi ozetliyor degil mi? Kopyalamadan edemeyecegim:


"Akşam Tekgıda-İş'in Başkanı 'Biz gerekirse hükümet deviririz' diyor, şu ifadeye bak. 'Şu anda diyor, dün yaptığımız görüşmede genel grev kararı almadık, genel eylem kararı aldık, genel grev kararı alırsak hükümet devrilir...' Şimdi bu ifadeye ne denir? Bu mantıkta olan bir sendikacının bu ülkenin istikbalini, aydınlık yarınlarını düşünme diye bir derdi olabilir mi? Bunlarla siz nasıl masaya oturursunuz? Neymiş, 'Hükümet devirirmiş'. Sen avucunu yalarsın, avucunu. Neyi deviriyorsun sen? Bunlar ülkeyi sadece kendilerinden ibaret zannediyorlar. Bu AK Parti 15 milyon vatan evladının, seçmeninin oyunu alarak iş başına geldi. 15 milyonluk temsilcisi olan AK Parti hükümetini devireceksin. Senin kaç tane üyen var ya, sen ne ile konuşuyorsun ve bizi, bu kadar işçisine, memuruna yakın bir iktidar olan AK Parti hükümetini bununla tehdit edeceksin. Önce haddini bil. Haddini bil ve bizi söylemeyi düşünmediğimiz ifadeleri kullanmaya mecbur etmesinler."

Sunday 24 January 2010

Yine bir 24 Ocak

Ugur Mumcu'nun artik iyice ortaliga cikmis belgelere bakilirsa Iran baglantili karanlik ve anti-laik gucler tarafindan katlinin onyedinci yili.

Ugur Mumcu'nun Cumhuriyet'teki Gundem kosesini devralmis Mustafa Balbay'in tutuklulugu ve dolayisiyla Gundem kosesinin bos kalisinin da neredeyse birinci yili.

Tabii ki Gundem'in bos kaldigini soylemek dogru olmaz cunku Balbay'in Silivri'den yazdigi ve bilgisayar kullandirilmadigi icin mektupla gonderdigi yazilari haftanin bir kac gunu kosesinde yayimlaniyor.

Bugunun 24 Ocak olmasi vesilesiyle Balbay Mumcu'ya bir mektup yazmis.

Okumayan kalmamali diye dusunuyor ve asagiya kopyaliyoruz.

----------

GÜNDEM

MUSTAFA BALBAY

Uğur Mumcu’ya Mektup

Merhaba Uğur Ağabey,

Aramızdan alınışınızın 17. yılındayız. Anımsarsınız, yıldönümlerinde size seslenmeyi gelenek edindim. Ama bu yıl farklı bir yerden yazıyorum.

Sizin de sık sık vurguladığınız yaklaşımlardan biri şuydu:

Nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun, terörün her türlüsüne hayır.

Bu ilkeyi doğal olarak ben de benimsedim, yeri geldikçe yazdım, söyledim.

Gelin görün ki, gazetemiz Cumhuriyet “terör örgütünün gücü,” Ankara Temsilcisi ve yazarı olarak ben de “terör örgütü üyesi” suçlamasıyla karşı karşıyayız!

Durumu sizin başınızdan geçen bir olayla özetlemeye çalışacağım.

Yazmıştınız, bana da evinizdeki bir akşamüzeri çay içimi sohbetinde anlatmıştınız... 1970’li yıllarda savcılık bir yazınız nedeniyle hakkınızda dava açmış, tutuklama emri de çıkarmıştı. Yazınızdaki “suç unsuru” olan tümce şuydu:

“Türk Ordusu uyanık olmalıdır.”

Siz, ifade verirken soruyorsunuz: “Bunun neresi suç?” Şu karşılığı almıştınız:

“Siz uyanık olmalı derken, ordunun şu anda uyumakta olduğunu iddia etmiş oluyorsunuz...”

İşte bu anlayış; biçim, anlam, içerik ve hedef değiştirerek varlığını sürdürüyor.

***

Türk basınında bilgisayarı günlük gazeteciliğe ilk sokan kişilerden biri siz oldunuz. Onu besleyen teknolojik gelişmeleri de yakından izliyordunuz.

Yazı tarama cihazınızın özelliklerini anlatırken, bilgiye, belgeye kavuşma olanaklarının genişliğini düşünüyor, nasıl da seviniyordunuz.

Bugün bir gazetecinin bilgi-belge sahibi olması suç. Tabii hemen soracaksınız:

“Ben elimdeki bilgi-belgeler, dokümanlar için evimin yanında ayrı bir daire satın almış, burayı çalışma yeri haline getirmiştim. Yaşasaydın, onca yazı-kitap kaynağından suç üretebilirlerdi, öyle mi?”

Görünen o!

Gözleriniz yerinden fırlayacakmış gibi sormaya devam ettiğinizi görür gibiyim:

“Bilgi sahibi olmadan, nasıl fikir sahibi olunur?”

Artık, fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olmaya gerek yok. Taraf sahibi ol, fikir sahibi de oluyorsun. Daha doğrusu, fikir sahibi olmana da gerek yok, ezber sahibi ol yeter.

Medya ile ilgili yazacak o kadar şey var ki. Şöyle özetleyebilirim:

Yandaş medyadan tekelciliğe kadar yazdığınız her şey katlandı.

Kaça katlandığını söylemek zor. Katlanamayacak bir hale gelmekte olduğunu söylemekle yetineyim.

***

Sevgili Ağabey,

Katledildiğiniz yıl, pek çok aile, doğan çocuklarına Uğur adını verdi. Onlardan beşini tanıyorum. Yıllarca onları bir çocuk gibi sevdim, öyleydiler. Kalpleri yurt sevgisiyle çarpan pırıl pırıl anne-babaların, gözleri parlayan aydınlık yüzlü çocukları...

Artık onlar da büyüdü, delikanlı oldu.

Neredeyse bir kuşak...

Aldığımız yola bakıyorum; ilk dikkatimi çeken, 80 gözlü demir parmaklık!

“Uğur”lamanın ardından pek çok yazınız bayraklaştı. Bunların arasında, 25 Ağustos 1975’te Cumhuriyet’te yayımlanan “Sesleniş” başlıklı yazınız ayrıca öne çıktı.

Yazınızda, “Vurulduk ey halkım, unutma bizi” diyordunuz.

O yazıdan kimi bölümleri paylaşmak isterim:

“Ölümcül hastaydık... Hukuk sustu. Vicdan sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

...Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine... Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...”

Halk sizi unutmadı...

Unutmadı ama...

Sizinle ilgili pek çok karikatürden Ali Ulvi’ninki geliyor gözümün önüne ilk...

Önde siz... Kellenizi koltuğunuza almışsınız, elinizde kalem... Tek başınıza yürüyorsunuz. Arkanızda, hissedilir uzaklıkta, halk yığınları var. “Yürü aslanım”, “Arkanızdayız” diye bağırıyorlar...

Halk keşke arkanızda değil...

Yanınızda olsaydı!..