Wednesday 30 December 2009

300 gun



















100 gun oldugunda soyle yazdik:

http://dusunerek.blogspot.com/2009/06/100-gun.html

100 gun yetmedi, 200 gun oldu, soyle yazdik:

http://dusunerek.blogspot.com/2009/09/200-gun.html

Ne yazik ki Mustafa Balbay'in tutuklulugu 300 gune de ulasmis bulunuyor.

21. yuzyil Turkiye'sinde AKP fasizminin 300 gunu.

Ve yilbasinda o cok sevdigi cocuklarindan uzak kalacak olan Mustafa Balbay.

Elbet cikacak.

Ve tabii yine yazacak.

Tamam ama bu 300 gunun ve ilerideki kimbilir kac yuz gunun hesabini kim verecek?

Sadece Balbay da degil, hala niye tutuklu oldugunu bilmeyen daha nice degerli beyin.

Yeni yilin kutlu olsun sevgili Turkiye.

Yeni yilda artik boyle utanacagimiz hikayeler yasamamak umidiyle.

Monday 21 December 2009

AKP doneminin sonu yaklasiyor mu?



























AKP’nin yerel secimlerde oy kaybi yasamasini cok dusunduk ve tasindik, yazdik ve yazistik, ama sanki asil oy kaybi onumuzdeki genel secimde yasanacak gibi gorunuyor.

Sosyal gerilim sadece ‘acilim’ fiyaskosu, terorun devam etmesi, ve DTP’nin kapatilmasiyla degil, ayrica isci haklarindan istihdama, atamalardan denizfenerlerine, medyaya saldirilardan malum davaya, universitelerden laikligin ana ilkelerine, ulkenin neresine bakilirsa bakilsin gerilimin yukselmis oldugunu ve sorumlulugun AKP’de oldugunu goruyoruz.

Merkez sagda cesitli yeni parti olusumlari gormekteyiz ama sanki yine oylarin bolunecegini ve Erdogan’a karsi cikabilecek bir lider arayisinin devam ettigini goruyoruz.

MHP’nin ozellikle acilim dolayisiyla kuvvetlenecegini, CHP’nin ise elindeki bu firsati yeterince agresif bir sekilde kullanamadigini hissediyoruz.

Turkiye Cumhuriyetinde halkin etnik ve dinsel degisikliklerini korukluyerek ve bu degisikliklerden guc alarak, ve tabii ki taban yapmis koalisyon hukumetleri arasindan siyrilarak iktidara ulasan, ve ekonomik likidite bollugu doneminde stabilite ugruna oylarini kuvvetlendiren AKP’nin tek basina ve guclu iktidar doneminin sonuna yaklastigimizi siz de hissediyor musunuz?

Thursday 19 November 2009

Yine laiklik








'Ateist otobus'le ilgili yazmisligimiz var:

http://dusunerek.blogspot.com/2009/02/ateist-otobus-tolerans-ve-gencler.html

Ayni kampanyayi baslatan beyinlerden simdi de yukaridaki kampanya dikkatleri cekiyor.

Daha fazla bilgi icin: http://www.humanism.org.uk/home

'Beni lutfen damgalamayin. Birakin buyuyeyim ve kendim seceyim.'

Arka planda katolik, musluman, protestan, mormon, ateist, yahudi, budist, vs cesitli dunya gorusleri ve dinler yaziyor.

Nufus kagidina her dogan cocuga zorla 'Islam' yazan ulkelere duyurulur.

Turkiye'de laiklik karsiti bir hukumetimiz olunca yurtdisindaki laik hareketleri daha da imrenerek izliyoruz sanirim.

Saturday 31 October 2009

Bugun secim olsa...


















Tabii ki 'bugun secim olsa' tipli anketlerin degeri bir yere kadar...

Ama Sonar'in bugun gazetelerde cikan anket sonuclari da o kadar carpici ki, internetin derinliklerinde kaybolmasin diye tarih de atarak yayimlamamiz gerektigini dusunduk.

15 il, 20 ilce ve 20 koyde 3,000 kisiyle yuzyuze gorusulerek yapilmis bir anket oldugunu da not edelim.

Tarih: 31 Ekim 2009.

Sonuclara gore bugun secim olsa:

AKP: %27.45

CHP: %24.45

MHP: %16.98

DTP: %5.74

SP: %5.30

Kararsızlar: %13.35

Medyaya saldirisindan Ergenekon adli davayla ilgisine, PKK/Kurt acilimindan resesyondan cikis planlarina her turlu icraatina bakinca AKP'nin artik hizla kan kaybettigini hissediyoruz, biliyoruz, goruyoruz, ama boyle carpici sayilar ortaya cikmasi cok onemli.

Secimlere kadar olan bir bucuk senelik donemde bu kan kaybinin hizlanmasi ya da yavaslamasi oncelikle resesyondan cikisa, sonra PKK/Kurt acilimina, sonra da unlu davalarin sonuclandirilmalarina bagli olacak gibi. Cunku yukaridaki Kararsizlar bu gelismeleri dikkatle izlemekteler ve elbet bir karar verecekler.

Wednesday 21 October 2009

Serbest birakilan 34 PKK'li



















Obama Turkiye'yi ziyaret etti, AKP acilimi anons etti, resesyonun agir istatistikleri yerine acilimi konusur olduk, Imrali'yla konusmalara baslandi, araya yaz tatilleri ve bayramlar girdi, dun de 34 PKK'li terorist Turkiye Cumhuriyeti'ne tezahuratlar esliginde ve Apo pankartlariyla kahramanlar gibi girip sorgulandiktan sonra serbest birakildilar.

Bu 34 PKK'li dune kadar Turkiye Cumhuriyeti'nin ordusuna ve sinir butunlugune karsi savasmak icin and icmis birer teroristti.

Ve dune kadar sehit anneleri bu teroristlerle Turkiye Cumhuriyeti'nin sonuna kadar savasacagini dusunuyorlardi.

Ayni Turkiye Cumhuriyeti'nde Balbay, Haberal, ve daha nice degerli beyin tutuklu yatiyor veya fasist AKP rejiminde tutuklanma korkusuyla sesini yukseltemiyor.

Iste AKP Turkiye'sinin icler acisi hali...gibi jenerik bir sekilde bitirmek istemiyorum.

Cunku AKP Turkiye'mizi her gecen gun daha da icler acisi bir noktaya getiriyor.

Cozumun cok zor ve carklarin cok komplike oldugunun, cogunun artik bizim elimizde olmadiginin farkindayiz.

Ama cozume kalkisan AKP liderlerine en ufak bir guvenimiz kalmadigi icin cok endiseliyiz.

Friday 9 October 2009

Onumuzdeki donemde Yunan-Turk iliskileri


Yorgo Papandreu'nun Yunanistan'da Basbakan secilmesi onumuzdeki donemde Yunan-Turk iliskilerini biraz dusundurdu.

Bildigimiz gibi Yunanistan resesyonu en agir geciren AB ulkelerinden biri oldu. Ekonomik krizin yanisira sosyal ve politik olarak da catirdadi ve 2010'da da ciddi bir toparlanma pek beklenmiyor.

Yunanistan ekonomi olarak cok fazla bir uretim yapmayan, Ar-Geye Bati Avrupa'nin gerisi kadar onem vermeyen, oncelikle de global deniz tasimaciligi ve yerel turizme cok bagli bir ekonomi. Bati Avrupa'nin gerisi gibi yaslanmakta olan bir nufusa sahip. Ustune kucuk ve sig bir ekonomi. Yunan ekonomisinin yeni nesil liderleri, bankalarindan balik ciftliklerine veya hastane sirketlerinden gida sektorune kadar tamamen Balkanlarda ve Turkiye pazarinda buyume hayalleri kuruyor. Bu krizden de Bati Avrupa'ya degil Guneydogu Avrupa ve Turkiye'ye ihracatlarini arttirarak cikmaya calisacak. Bu yuzden de Papandreu'nun ilk dis gezisinin - elbette tesaduf ama - daha secileli bir hafta olmadan Turkiye'deki Guneydogu Avrupa Isbirligi Sureci toplantilarina katilma amacli olmasina hic sasirmadim.

Evet, Avrupa Birligi diyalogumuzda Yunanistan'in destegine ihtiyacimiz var, ve tabii Kibris konusu hala cok hassas, ama Yunanistan'in da Turkiye'ye cok ihtiyaci var, ve ekonomik gidisatta yaratilan isler batiya degil de doguya kaydigi surece Yunanistan'in Turkiye'ye ihtiyaci artacak.

Ege'nin iki kiyisinda da dedelerimizin ve buyukbabalarimizin savas hikayelerini dinleyerek buyuduk. Ne kadarini cocuklarimiza, torunlarimiza anlatacagiz ve o duygularin ne kadari taze kalacak? 'Zito Venizelos' lafi her duydugunda benim oglumun tuylerini de diken diken edecek mi? Peki ya torunumun?

Onumuzdeki nesil ve nesillerde Yunan-Turk iliskilerini tarih kitaplari degil ekonomik pazarliklar tanimlayacak diye tahmin ediyorum. Ve sanki bu degisime daha cok Ege'nin dogusu degil batisi oncelik edecek diye dusunuyorum.

Saturday 3 October 2009

Ardi






















Etiyopya'da yeni bulunan 4.4 milyon yillik fosil Ardipithecus ramidus, nami diger Ardi, bilim dunyasinin bu yuzyildaki en buyuk bulusu olablir mi?

(Ilustrasyon: guardian)

Evrimin tartisilmasinin hala cok gundemde oldugu bugunlerde atalarimiza en net baglantilardan birini daha topragin altindan cikarttik.

Elbette onumuzdeki yuzyillarda daha da cok benzer kanit cikaracagiz ve elbette ileriki nesiller tarih kitaplarinda bizim yirmibirinci yuzyilda evrimi ve Darwin'i hala tartisiyor oldugumuzu okuduklarinda bizim tarih kitaplarinda Galile'yi veya Takiyuddin'i okurken hissettiklerimizi hissedecekler.

Once Lucy, sonra Ida, simdi de Ardi.

Yasasin atalarimiz!

Monday 21 September 2009

200 gun














Arastirmaci gazeteci, degerli yazar, buyuk Ataturkcu, iki cocuk babasi Mustafa Balbay tam 200 gundur tutuklu.

Tam 200 gundur Silivri'de Ergenekon adi verilen bir dava sacmaligi bahanesiyle yazilarini yazamiyor, arastirmalarini yapamiyor, televizyon programina katilamiyor, cocuklariyla gorusemiyor.

AKP'nin A'sinin 21. yuzyil Turkiye'sinde yerlerde surundugunun resmidir.

Balbay cikacak, yine yazacak, ama bu 200 gunun, baska 200 gunlerin hesabini kimler verecek?

Not: Evet, bildiniz, tam 100 gun once '100 gun' baslikli yazimizin aynisi bu:

http://dusunerek.blogspot.com/2009/06/100-gun.html

Friday 18 September 2009

'...sortlu gelme!'






















Mevlana'nin unlu lafi 'gel...kim olursan ol yine de gel...' asirlardir edebiyattan gunluk hayatimiza oldukca sik karsimiza cikan ve hosgoru konseptini guzel ozetleyen, cok sevdigim bir laf.

Bugunku gazetelerde Konya'daki Mevlana Muzesi'nin kapisina sortlu turistlerin giremeyecegine dair bir yazi asildigini okudum.

Anladigim kadariyla Konya hizla Turkiye'nin ve bolgenin en konservatif sehirlerinden biri olmaya dogru ilerliyor.

Hosgorunun atalarindan Mevlana'nin memleketinde, muzesinde boyle bir kilik-kiyafet duzenlemesi keske hic denenmese bile.

Artik Mevlana'nin lafini degistirmeliyiz sanirim:

'gel...kim olursan ol yine de gel...yeter ki sortlu gelme!'

Wednesday 16 September 2009

Cok tehlikeli bir referandum onerisi

Bir demokrasinin sagliginin en iyi olcumlerinden birinin cogunlugun istediginin yapilmasindansa azinligin istedigine saygi duyulmasi oldugunu dusunuyorum.

Sandiktan cikan oylara guvenerek bir demokrasi cogunluk diktatorlugune donusurse cok ciddi sikinti yaratir. Bu fenomeni cogunluk diktatorlugu olarak tanimlamak sanirim sevgili Emre Kongar'in lafiydi.

Iste son gunlerin Ankaraspor-Ankaragucu skandallariyla da populer karakteri I.Melih Gokcek'in Ankara Bahcelievler Yedinci Cadde'de onermis oldugu icki referandumu bu cogunluk diktatorlugunun cok tehlikeli bir ornegidir. Ustelik de ozunde hukuka aykiri bir referandum oldugunu da okuyoruz. Ya cogunluk oylara sahip oldugu icin gercekten 'bu caddede icki icilemez' referandumu kazanirsa? Bunun baslatacaklarini dusunebiliyor musunuz? Akabinde ulkenin dort bir kosesinde gelecek referandumlari dusunebiliyor musunuz? Mahalle baskisi cok onemli bir konu ve zaten izdirabini ceken bir ulkeyiz. Cogunluk diktatorlugu mahalle baskisinin bir adim daha da ilerisi. Kanuni mahalle baskisi.

Bahcelievler'de yasan-yasamayan butun Ankaralilarin, sagduyu sahibi butun Turkiye Cumhuriyeti vatandaslarinin tepki gostermesi gereken bir referandum onerisi bu.

Ben de blogumla tepkimi gosteriyorum.

Ayrica I.Melih Gokcek'in son kullanma tarihiyle ilgili gecen seneki kisa bir yazimi da kaciranlar icin tekrar kopyaliyorum:

http://dusunerek.blogspot.com/2008/12/imelihin-son-kullanma-tarihi-gecti-mi.html

Sanirim bu haftaki olaylar sayesinde son kullanma tarihi konusunda bir suphe kalmamis olmali.

Friday 11 September 2009

dusunerek bir sene gecmis...

Niye hatirlatmiyorsunuz, dogumgunumuz gelmis ve de gecmis!

Blogumuz dusunerek 10 Eylul 2008'de dunyaya gozlerini acmisti.

Bir senede hala yeni yeni, agir agir ogreniyoruz bu sanal alemleri.

Ilk yazimizda neler demisiz: http://dusunerek.blogspot.com/2008/09/dnerek.html

Saka maka, bir ekonomik kriz, bir yerel secim, bir yeni ABD baskani, biraz Takiyuddin, biraz Darwin derken dunyamiz ve Turkiye'miz icin cok hareketli bir sene oldu!

Yalniz resesyondan cikis ve genel secimler sayesinde asil hareketli donemler yeni basliyor sanirim.

Okudugunuz, dusundugunuz, abone oldugunuz, ese-dosta gonderdiginiz, ve yorum yazdiginiz icin cok tesekkur ederim.

Beraber nice yillara!

MM

Zavalli Naile



















Fotograftaki genc kizin adi Naile Maviler.

Izmir Karsiyaka'da uc yil once bir cocuk parkinda boynundan kendini asmis bir sekilde cesedi bulundu. Naile 19 yasindaydi. Intiharla ilgili pek bir bilgiye ulasilamadigi icin 75 milyonluk ulkemizde bu haber cogumuzun kulagina gelmedi.

Naile'nin anne-babasinin ayri oldugu, bir cocuk yuvasina yerlestirildigi, bu yuvadan da kactigi, egitimini yarim biraktigi gibi bir takim bilgiler ogrenildi ama hicbiri intihari tam olarak aydinlatmadi.

Bugunku Milliyet'teki habere gore Naile'nin teyzesi uc sene sonra intihara isik tutmus durumda.

Naile erkek arkadaslarla dolastigi icin annesi tarafindan bir kizlik testine tabi tutulmak istenmis.

Bu kizlik testinin uzerinde yaptigi baskinin bunalimiyla Naile sonunda dayanamayip kendi canina kiymis.

75 milyonluk ulkemizde daha cok Naileler var. Genc kizlarimizin kendilerini cocuk parkina asacak kadar baski altinda hissetmeleri ne kadar korkunc.

Fotograftaki masum ifadeye, hayat sevgisine bakin.

Genc erkeklerin keraneye gitmesi delikanlilik, aslanim heyt be...

Genc kizlarin erkeklerle dolasmasi orospuluk, haydi kizlik testine...

Aile ve okul egitimlerimizde bu konuya cok buyuk onem vermeliyiz.

Zavalli Naile.

Wednesday 9 September 2009

3.76 milyar TL



















Tuncay Ozkan ve Mustafa Balbay gibi gazetecilerin Ergenekon adi verilen malum davada aylardir tutuklu olduklari ve 'yandas medya' konseptinin her daim kuvvetlendirilmekte oldugu AKP Turkiye'sinde yedi yildir basin ozgurlugunun nasil yerlerde surunmekte oldugunu dehset icinde izlemekteyiz.

Simdi de Dogan Grubuna verilen son vergi cezasi: 3.76 milyar TL.

Cumhuriyet tarihinin en buyuk vergi cezasi.

Dogan Grubunun organizasyonel yapilandirmalarini, holdingin ve istiraklarinin vergi durumlarini elbette ki bilmiyoruz. Ve tabii ki prensipte her turlu vergi kacakciligina karsiyiz.

Elimizde hicbir somut kanit ya da bilgi yok.

Ama burnumuz koku aliyor ve gozlerimiz goruyor cok sukur.

Meblag olarak da zamanlama olarak da taktiksel olarak da, neresinden bakarsaniz bakin, AKP hukumetinin 2011 secimleri oncesi muhalif medyayi bitirme operasyonunun son ve en iddiali adimi gibi kokuyor ve gorunuyor.

Bakalim medyamizda onumuzdeki oniki ayda yine cok buyuk calkalanmalar gorecek miyiz?

Ne kadar ufagiz














Sehirlerimizi uzun gokdelenlerle, dev karayollariyla, veya kocaman AVMlerle doldursak bile, insanlik tarihinde kisacik bir virgul olan 80 yillik bir surecin en kuvvetli yagmuru yaginca bir anda darmadagan olabiliyoruz. Dunyamizin kuvvetlerinin yaninda aslinda ne kadar ufagiz.

Yakinlarini kaybedenler basta olmak uzere tum hasar gorenlere gecmis olsun.

Altyapiyi gelistirmeden ustyapiya egilenlere, kisa vadeli yatirimlardan rant cikarmaya calisanlara, ve oy kazanmayi sehrin sagligina yegleyenlere de yaziklar olsun.

Tuesday 25 August 2009

400 yil once bugun














25 Agustos 1609, Osmanli Imparatorlugu Sokullu’nun vefati sonrasi Duraklama donemine girmis oldugu siralarda, Galile’nin o unlu ilk teleskobunu sundugu gun olarak tarihe gecmis bulunuyor.

Blogumuz dusunerek’te Takiyuddin ve Darwin gibi aklin inanca, bilimin dine ustunlugunu savunanlar hakkinda cok yazi yazdik. Bu onemli gunu de Galile’yi anmadan gecirmem mumkun degil.

Bu noktada Takiyuddin’in Tophane’deki gozlemevinin 1577’de kurulup 1580’de yikilmis oldugunu da hatirlatalim: http://dusunerek.blogspot.com/2008/09/takiyuddin.html.

Hepimizin bildigi gibi Galile'nin teleskobuyla yapmis oldugu gozlemler kendisinden yuz yil kadar once yasayan Kopernik ve Takiyuddin’in teorilerini ve arastirmalarini kuvvetlendirmis ve Katolik Kilisesi’ni cok kizdirma pahasina evrenin dunya degil de gunes etrafinda dondugunu savunmustu. Aynen Osmanli Seyhulislami gibi Katolik Kilisesi kendisini en sonunda inanclara karsi gelmekten suclu bulmus ve hayatinin son on senesini evinde hapis yatarak gecirmisti (bizim Seyhulislam ve Padisahtan daha insaflilarmis hic olmazsa).

Aradan gecen 400 senede bilim evreni cok daha iyi tanimamizi sagladi ve cok sukur kimse artik bu teorileri sorgulamiyor.

Ama kendimize ve cocuklarimiza surekli bilimin ustunlugunu ve bu gibi ornekleri hatirlatmaliyiz. Cunku 21. yuzyilda bile dunyamizda muhafazakar ve inanca dayali kurallar cercevesine geri donmeye calisan ve bunu politik felsefe olarak edinmis onlarca politikaci ve bu politikacilara oy veren milyonlarca insan var.

Hem de cok yakinimizdalar ve cok tehlikeliler.

Monday 24 August 2009

Okul yikan zihniyet













Bu sabah gazeteci girisimci Zafer Mutlu'nun vefat eden kizi adina baslatmis oldugu Zeynep Mutlu Vakfi'nin Istanbul Kemerburgaz'daki okulunun yikim haberiyle yikildik.

Pazar sabah 6'da cikartilan bir tebligat ile, itiraz hakki taninmadan, sahurdan yeni kalkmis 500 kisilik ekip geliyor ve hukuksuz oldugu gerekcesiyle okulu yerlebir ediyor.

Yillardir her sene yuzlerce ogrenciye modern bir egitim veren, kisa zamandir isletiliyor olmasina ragmen oldukca saygideger bir okul oldugunu, ve iki hafta sonra okullarin aciliyor oldugunu da not etmeliyim.

Kemerburgaz'in ogrenci ve veli profilini yazmaya gerek bile yok.

Zafer Mutlu ile de AKP hukumeti su siralar nasil bir kavga-didisme-cikar iliskisi halinde, ve bu vahsi hareket nasil bir gozdagi, kimbilir.

AKP Turkiye'sinde kacak yapilar ve hukuksuzlugun tavan yaptigini yaza yaza dilimizde tuy bitti ama bu kadar yuzsuz bir davranisin Istanbul Kemerburgaz gibi bir yerde bu kadar gozler onunde yapilmis olmasina inanamiyorum.

Okul yikan, yiktiran zihniyetlere yaziklar olsun, egitime uzanan eller kirilsin.

Tuesday 18 August 2009

Bugunku Emre Kongar

Mustafa Balbay'in hapiste olmasi ve Ilhan Selcuk'un hastanede olmasi, Emre Kongar'in haftanin (sanirim) bes gunu Cumhuriyet'te Aydinlanma baslikli sutununda yazdigi yazilarin onemini daha da arttiriyor.

O da, sanki bunun farkinda, bugun harika bir yaziyla AKP hukumetine olan guven eksikliginin sebeplerini ozetlemis.

Kendisine tekrar tesekkur ediyor, gormeyenler icin yazisinin yarisini asagiya kopyaliyorum:

'...“Kürt Açılımı” konusunda, “tarafların” kimler tarafından temsil edileceğini, müzakerelerin somut olarak hangi kurum veya örgütler aracılığıyla yapılacağını bir yana bıraksak bile en genel anlamıyla “taraflar” birbirlerine güveniyor mu?
Hadi ondan da vazgeçtik, “taraflar”, halk, politikacılar, siyasal partiler bu açılımı yapan AKP iktidarına güveniyor mu?
AKP iktidarı 2002 yılından beri yönetimde.
Kendine karşı güven mi geliştirdi güvensizlik mi?
Seçim öncesi kendisine oy veren belediyelerin sorunlarını daha kolay çözeceğini açıkça söyledi...
Seçimi kazanınca herkesi kucaklayacağını belirtti...
Ama ondan sonra, bütün önemli konularda, kimseye, özellikle de muhalefete danışmadan, kendi bildiğini okudu...
Hiçbir önemli kararda, uzlaşma aramadı...
Her önemli kararda dayatmacı davrandı...
***
AKP iktidarı sadece siyaseten uzlaşma aramamakla yetinmedi:
Medyadaki sermaye yapısının değiştirilmesi ve kendine yakın bir medya yaratılması için açıkça harekete geçti ve hâlâ bu çabalarını olanca şiddeti ile sürdürüyor...
Devletin temel yapısını belirleyen hukuk düzeni ile kavgaya girişti ve bu kavgasını da bütün kararlılığıyla devam ettiriyor...
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sistematik bir biçimde yürütülen yıpratma kampanyasına sessiz kaldı ve ünlü “kâğıt parçası-belge” olayında olduğu gibi bu sessizliğini koruyor...
Davalar yoluyla vatandaşların üzerinde bir baskı kurdu...
Pek çok insanı içeri attı...
Bütün vatandaşları takibe ve dinlemeye aldı...
Özel yaşam denen bir şey bırakmadı ve herkesi medya aracılığıyla yargısız infaza tabi tuttu...
Tam bir “korku imparatorluğu” yarattı...
Merkezi hükümet ve belediyeler aracılığıyla halkın gündelik yaşam biçimlerini, yemesini, içmesini etkileyen kararlar aldı...
Şimdi de “güvene” dayalı bir proje ortaya attı:
Projenin içeriğini de açıklamıyor...
Sadece “Bana güvenin” diyor.
Şaka gibi!..'

Friday 14 August 2009

Kurt acilimi, Yol haritasi, Obama, AKP, PKK
















Bir taraftan AKP’nin baslatmis oldugu ve anlasilan kendileri dahil kimsenin detaylarini bilmedigi ‘Kurt acilimi.’

Ote yandan Imrali’da Ocalan’in avukatlariyla birlikte bu hafta anons edecegi ‘Yol haritasi.’

AKP’nin muhalefet yanlisi dusunur ve basini icermeyen bu acilim girisimi sonrasi muhalefetin AKP’ye sirt donmesi.

Mecliste olmasi belki de en gerekli politik partinin %10 barajina takili kalmasi.

Obama’nin Kuzey Irak planlarini tasarladigi baskanliginin ilk gunlerinde canlanmis, ulkemizi birlestirici mi ayirici mi, PKK’nin silahlarini susturucu mu canlandirici mi oldugunu henuz kestiremedigimiz diyaloglar.

Imrali’dan Kandil’e, Washington’dan Ankara’ya komplike iliskiler, cikarlar, talepler, pazarliklar.

Kandil'den ve belki daha dogrusu Imrali'dan Ankara'ya mesaj tasiyan, politikaciyla mi yoksa teroristle mi oturdugunu anlayamadigimiz gazeteciler.

Hepsinin ortasinda da ulkemizde adaletin ve kalkinmanin yerlerde surunmesine cok buyuk katkida bulunmus, secimlere iki yildan az bir vakit kalmis oldugunun bilincindeki telasli bir AKP hukumeti.

Sonunun ulkemizin birlik ve beraberligi icin iyi olmasi ve silahlarin susmasi ana temennimizdir ama endiselenmekte, hem de cok endiselenmekte de hakliyiz sanirim.

Tuesday 11 August 2009

A ve K











Gecen sene Ekim ayinda ‘Muazzam ehemmiyet tasiyan konular arasinda bogulmamak’ baslikli bir yazi yazmistim:

http://dusunerek.blogspot.com/2008/10/muazzam-ehemmiyet-tasiyan-konular.html

Sanirim su son bir hafta kendim biraz boguldum, tekrar yazmaya nereden baslayacagimi bilemedim.

En iyisi AKP’nin A’si ve K’si ile ilgili birer konuya degineyim diyorum.

Once Kalkinma:

Turkiye’nin hepsi arasinda en buyuk ehemmiyet tasiyan sorunlarindan biri issizlik olduguna gore, once ekonomi ve sanayi uretimi ile baslayalim. Burada bakilacak en onemli istatistiklerden biri kapasite kullanimi. Bildigimiz gibi, 2008’in ilk yedi ayi %80’lerde dolasan imalat sanayinde kapasite kullanimi, Aralik 2008 ve Ocak 2009’la birlikte %63’lere kadar dusmus, ancak Mayis-Haziran 2009’da tekrar %72’lere kadar cikmisti. TUIK tarafindan Temmuz’da da %72.3 diye anons edilen bu sayinin bu seviyelerde kaldigini gormek az da olsa umitlendirici. Belki de gercekten senenin ilk ceyregindeki sayilarda resesyonun bir nevi dibini gorduk. Ayni TUIK raporunda bir numarali problemin ic pazardaki talep yetersizligi oldugu sonucu da aciklandi. Avrupa’da da hafiften toparlanmaya calisan talep ile Turkiye’de toparlanacagini tahmin ettigimiz talep yukseldikce hem is hem dis pazarlar icin imalat ciddi artislar gosterecek ve bu da issizlige pozitif bir katkida bulunacak diye umid etmeye devam ediyoruz. Ote yandan AKP'nin tarihin en buyuk resesyonlarinin birini yasadigimiz bu devirde kalkinma konusuna bu kadar az egildigine inanmak guc.

Sonra Adalet:

Malum davada ne yazik ki saplanmaya devam ediyoruz gibi. Mustafa Balbay hala iceride ve elektrik kesintileri yuzunden gunde sadece bir saat TV seyredebildiklerini, onun disinda butun gunu karanlikta gecirdiklerini ve her zamanki tatli diliyle ‘adaleti mumla aradiklarini’ beyan etti ve hepimizin kalbini sizlatti. Ustune Cumhuriyet gazetesinde 8 Agustos’ta dogumgununde kizi Yagmur’un yazdigi siiri okuduk ve gozlerimiz doldu:

"Canim babam Mustafa Balbay'a

Benim babam ulkesini sevdi
Ulkem tek basina ayakta durabilmeli derdi
Benim babam Ataturk'u sevdi
Ataturk'suz Turkiye aydinlik olamaz derdi
Benim babam meslegini sevdi
Gazeteci tarihe taniklik eder derdi
Buyuklerim sorarim sizlere
Peki neden babam cezaevinde?
Canim babacigim, dogumgunun kutlu olsun
Seni cok seviyorum...

Kizin Yagmur Balbay"


Turkiye’de adalet AKP doneminde yerlerde surunmekte ve ne yazik ki iyiye degil kotuye gitmekte. Adalet sistemi dogru islemeyen ve adaletine guvenilmeyen bir ulkede kalici bir kalkinma beklemek de cok yanlis olur.

AKP’nin A’si da K’si de secimlere iki seneden az vakit kaldigi bugunlerde cok ciddi sinifta kaliyor.

Monday 3 August 2009

Tatil

Iki hafta tatile kactim. Blogdan da haberlerden de biraz olsun uzak kalip kafa dinleme niyetim vardi.

Ama tatil boyunca gazete ve haberleri ilgiyle takip etmemek ve tamamen kafa dinlemek mumkun degil ki. Ustelik tatilde bos vaktim de oldugu icin dusunmeye vakit buldum ve epey moralim bozuk geri geldim.

Kurt acilimi hakkinda, ordunun yipratilmasi hakkinda, malum dava hakkinda, katsayilar hakkinda, Obama hakkinda, ekonomi hakkinda, Sabanci cinayeti hakkinda, AKP hakkinda, DP-ANAP hakkinda, ve daha nice onemli konu hakkinda dusunerek yazacak cok yazimiz var onumuzde.

Simdi bir nefes alip onumuzdeki gunlerde tekrar yazmaya baslayalim.

Hosbulduk.

Friday 3 July 2009

Arthur’un arkadasinin bozdugu oruc

















Bugun internet sitelerinde haberi gecen, TRT Cocuk kanalinda gecen aksam yayimlanan Arthur adli cizgi filmdeki oruc hikayesini okurken hem guldum hem dusundum.

Gormemis olanlar icin ozetleyeyim: Arthur adli esas oglan karakteri cocugun arkadasi ‘Oruc tutmak, yemek yemek kadar kolay’ diyerek heyecanla oruc tutmaya basliyor. Bir sure sonra cok acikiyor, vakit gecirmek icin once TV seyrediyor, orda yemek programlari gorunce kitap okumaya karar veriyor, orda yemeklerle ilgili konular okuyunca, bir arkadasina email atiyor, arkadasina gidiyor, arkadasinin evinde pizza goruyor, ve dayanamayip oruclu oruclu bir dilim yiyor.

O anda gokyuzunde kanatli bir melek beliriyor ve ‘Oruclu iken nasil yemek yedin? Artik kucuk prensesim degilsin. Sana yuz karasi diyecegim’ diyerek cocugu azarliyor. Cocugun arkadaslari kendisiyle dalga geciyorlar, teselli icin gittigi babaannesi de orucun amacinin gunahlardan arinmak oldugunu anlatiyor.

Neresinden baslamali??

Oncelikle bu cizgi filmi kim yapti, onu cok merak ediyorum. Cocuklar arasinda email atildigina, evde bir dilim pizza yendigine gore bati dunyasinda geciyor olmali.

Sonra bu cizgi filmi TRT’nin neden satin aldigini merak ediyorum. Daha dogrusu merak etmiyorum cunku laiklik karsiti soylem ve eylemlerin odagi olan AKP’nin kontrol ettigi bir kurum olan TRT’nin laiklik karsiti soylem ve eylemlerle dolu bir cizgi film satin almasina hic sasirmamaliyiz.

Son olarak, keske babaanneleri karistirmasalardi. Bizim neslin babaanneleri kimselere benzemez. Evet, baslari ortuludur ama alttan basit baglanmis bir bezle ortuludur ve beyaz saclarinin gorunmesinden kimse rahatsiz olmaz. Evet, duzenli namaz kilarlar ama buyukbabayla hep beraber raki sofrasinda oturmaktan da rahatsiz olmazlar. Evet, ziyarete gelen torunlarina sarilip dua ederler ama torunlarinin anlamini bile bilmedigi Arapca dualari ezberlemesine asla israr etmezler.

Tabii bu Arthur’la ilgili bir baska senaryo da var: belki cizgi filmin asil konusu bambaska bir hikaye anlatiyor, ve TRT’de bu cizgi filmi dublajlayan ekip hikayeyi bastan asagiya degistirmis ve oruc bozmanin kotuluklerini anlatmaya karar vermis olabilir. Hatta simdi yazarken bunun en olasi senaryo oldugunu tahmin ediyorum.

Turkan Saylan nasil genc Turk kizlarin okumasinin onemini kavramis idiyse, TRT yetkilileri de genc cocuklarin beyinlerinin yikanmasinin gelisimleri uzerinde olacak etkilerinin farkindalar. O yuzden bu haber gulunc oldugu kadar korkutucu da. Daha bir kac sene once Milli Egitim Bakanligi’nin Pinokyo kitabinin yeni basiminda ‘Allaha sukurler olsun ki gercek bir cocuk olmayi bana nasip etti’ tipli diyaloglarin varligi haberlerde epey yer etmisti. Simdi de Arthur’un arkadasinin bozdugu oruc.

S Cocuk ve benzeri kanallarda durum nasil, merak ediyorum.

Anneler-babalar, lutfen cocuklarinizin siz evde yokken hangi kanallari izledigine dikkat edin ve kendileriyle duzenli konusmayi ihmal etmeyin, diye son bir yorum ekleyerek bitiriyorum.

Thursday 2 July 2009

Gungor Hoca yine dokturmus













Gungor Uras bugunku Milliyet'te yine dokturmus. Yorum eklemeden iki paragrafini kopyaliyorum.

"...Devlet, krizin ‘teğet geçmediğini’, delip geçtiğini açıkladı.Başbakan hâlâ sorunun önemini anlamaz görünüyor.TÜİK, Basbakanlik’a bağlı bir kamu kurumudur. Başbakanlık’a bağlı bu kamu kurumu, önceki gün Türk ekonomisinin krizden ne boyutta olumsuz etkilendiğini sergileyen rakamları yayımlandı. 2009’un ilk 3 ayında Türkiye ekonomisi yüzde 13.8 küçülmüş. Krizin çıktığı Amerika’nın küçülme oranı yüzde 2.5, Fransa’nın yüzde 3.2, Ispanya’nın yüzde 3.0. Yunanistan yüzde 0.3 de olsa büyümüş. Kriz en fazla Türkiye’yi ezmiş.Geliniz görünüz ki Başbakan, ‘Kriz teğet geçti’ iddiasını sürdürüyor.Başbakan kendisine bağlı TÜİK’in rakamlarına bakmıyor, inanmıyor diyelim... İyi de ülkede işsiz kalanları, kapanan işyerlerini, ağlaşanları da mı görmüyor?..Belki de ‘Ergenekon’la uğraşmaktan TÜİK tarafından derlenen bilgilere bakmaya zamanı olamıyor. Belki gezdiği, dolaştığı şehirlerde partililerle vakit geçirmekten, koruma çemberinin halk ile temasını önlemesinden, olan biteni izleme şansı olamıyor...

Bir ülke halkı işsiz ise, karnını doyurmakta zorlanıyor ise, o ülke ileriye değil de geriye gidiyor ise bundan önemli konu olabilir mi? İşsiz ve aç olan ülkede, kamu düzeni, asayiş, can ve mal emniyeti, demokrasi, insan hakları, hukuk gibi değerlerden söz edilebilir mi?Üretimi, yatırımı gerileyen, insanları iş bulamayan, aş bulamayan bir ülkede kamuyu yönetenlerin, kamu kurumlarının önceliği ne olur? İş olur. Aş olur.Geliniz görünüz ki ‘Burası Türkiye A’bicim!’ Önceki gün ekonomideki ‘Tarihi çöküntü’ rakamlarını devlet açıkladı. Açıkladı ama bu açıklamanın yapıldığı günü takip eden günün gündeminde ‘işsizlik - fakirlik’ yoktu.Kamu sorumluları ‘Cambaza bak - cambaza bak’ diyerek gündemin başına, (1) Milli Güvenlik Kurulu’nun 7.5 saatlik toplantısı ile (2) Albay Dursun Çiçek’in tutuklanmasını oturtmuştu.Kriz başladığından beri ‘Cambaza bak, cambaza bak!’ diyerek her gün yeni bir ‘Ergenekon’ hikâyesi ile kamuoyunu ‘uyutmada başarılı olan’ hükümetin yüzde 13.8’lik küçülmeyi umursamadığı, umursamayacağı anlaşılıyor.Hükümetin önceliklerinin ekonomi olmadığı açıklıkla görülüyor. İyi de ‘iktidar olmak’ için hükümetlerin ‘icraat’ yapmaları gerekir. İcraat ise parasız olmaz. İşsizliğin, fakirliğin tırmandığı bir ülkede iktidar olmak kime ne mutluluk, şan ve şeref verebilir ki?..."

Ellerine saglik Gungor Hoca.

Madimak



















Milliyet’teki cok etkileyici Serdar Dogan mulakatini eminim baska okurlar gibi ben de tuylerim diken diken okudum:

http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1111864&b=Madimakta%202%20gun

Cumhuriyet tarihimizin bu en karanlik olaylarindan birinin uzerinden gecen 16 yilda cumhuriyetimizde aydinlarin susturulma cabalari ve buna cesitli yuksek mercilerden verilen destekler konusunda cok az yol katedebildigimizi uzulerek goruyoruz.

Ben 16 yildir Madimak’i, Sivas’i hep yukaridaki fotografla hatirliyorum.

Cocuklarimizin ise ileride Pir Sultan Abdal’i Anma Senliklerinin sehri olarak hatirlayabileceklerini umuyorum.

Tuesday 30 June 2009

-%13.8

Tum dunya ile birlikte Turkiye'yi de girdabina cekmis olan resesyonun ebati konusunda bugun aciklanan sayilar cok carpici.

Resesyonun agir gececegini herkes goruyordu, yaziyordu. Issizlik ve uretim sayilari ortadaydi. Biz de daha birinci ceyregin ortalarinda bu konuyu yorumlamistik: http://dusunerek.blogspot.com/2009/03/resesyon-beklenenden-cok-agir-olacak.html.

Iste bugun aciklanan o birinci ceyrek sayilarina gore gerileme hizimiz -%13.8. Milliyet'teki bir yorumu kaynak olarak alirsak Ikinci Dunya Savasi devrinde 1945'te gorulen -%15.3'luk gerilemeden beri gordugumuz en kotu gerileme sayisi.

Ikinci ceyrekte yine tum dunya ile birlikte Turkiye'de de pozitiflesen uretim, harcama, ve hissiyat goruluyor. Bu yuzden muazzam dusuk cikan bu sayi ile cok da moral bozmamak ve isimize bakmak zorundayiz. Netekim ikinci ceyrekte gerilemenin olasi bir cift haneden tek haneye inmesi bile krizin en kotu doneminin arkamizda kaldigi hissiyatini uyandiracaktir.

Sunday 14 June 2009

Facebook ve genclere ragmen yine Ahmedinejad












Cok buyuk olcekte ve cok basarili Obama ornegi sonrasi ulkemizde ufak da olsa Kilicdaroglu ile de gordugumuz gencleri ve internet sitelerini kullanip basarili olmaya calisan politikacilar orneklerine Iran'da Mir Hossein Mousavi de eklendi.

Bolgeden rapor eden butun gazeteciler son bir-iki hafta boyunca Iran'in modern yuzunu temsil eden Mousavi yanlilari ile muhafazakar yuzunu temsil eden Ahmedinejad yanlilarinin Tahran sokaklarina gosterileriyle nasil dokulduklerini anlattilar.

Bir tarafta yesil, modern-ce giyinmis ve pop muzik esliginde danseden Mousavi yanlisi Iranli genc kizlar...

Ote tarafta klasik Ahmedinejad tutkunu dini gosteriler esliginde cilgina donmus Iranlilar.

Resmi secim sonuclarina gore Ahmedinejad ciddi bir fark atmis durumda. Ama sonuclarin her tarafi saibe kokuyor ve binlerce insanin sokaklarda coplarla susturulduklari protestolara bakilirsa, bu secimler internet/facebook ortamlarinda organize olmayi basarmis gencler icin ciddi bir ofke konusu olmaya devam edecek.

Bu secim sonuclarinin tartismalari her ne olursa olsun, Iran'da muhafazakarlara karsi uzun suredir gorulmemis bir ayaklanma ve hareketlenme yasandi.

Secimlere yuzde 85'lik rekor katilim da cabasi.

Onumuzdeki yillarda bu hareketlenmelerin etkisi daha da kritik olacaktir.

Saturday 13 June 2009

100 gun

















Arastirmaci gazeteci, degerli yazar, buyuk Ataturkcu, iki cocuk babasi Mustafa Balbay tam 100 gundur tutuklu.

Tam 100 gundur Silivri'de Ergenekon adi verilen bir dava sacmaligi bahanesiyle yazilarini yazamiyor, arastirmalarini yapamiyor, televizyon programina katilamiyor, cocuklariyla gorusemiyor.

AKP'nin A'sinin 21. yuzyil Turkiye'sinde yerlerde surundugunun resmidir.

Balbay cikacak, yine yazacak, ama bu 100 gunun, baska 100 gunlerin hesabini kimler verecek?

Monday 1 June 2009

Radikalizm ve Asiricilik Arastirmasi






















Bahcesehir Universitesi ogretim uyesi Prof Dr Yilmaz Esmer’in 34 ilde 1,715 kisi ile yuz yuze goruserek gerceklestirdigi arastirmanin sonuclarini basinda hepimiz takip ettik. Elbette ki bu gibi arastirmalari dikkatli analiz etmenin ve okumanin onemini vurgulamanin yanisira arastirmanin yapilis sekli, sorularin sorulus bicimi, ve katilanlarin profilleri gibi unsurlari da aklimizdan cikartmamali, bu sayilarin direk olarak ulkenin geneline vurulabilecegi sonucuna ulasmamaliyiz.

Ornegin, yukaridaki tabloya bir goz atalim (http://www.milliyet.com/ ‘dan alinmistir). Laiklik ve demokrasinin %16 ve %13 oldugu yerde din %62 ile en onde. Endiselenmeden once sorunun nasil soruldugunu dusunmeliyiz. ‘Hangisi birinci sirada gelir?’ sorusuna laiklik ve demokrasi diye iki ayri secenek sunulmasi biraz anlamsiz. Ayrica din-laiklik-demokrasi-para konularinin bir sahis icin karsilastirilmasi da vatandasin kafasini karistirabilir. Sorunun ‘Sizce Turkiye din kanunlariyla mi yonetilmelidir yoksa laik ve demokratik bir cumhuriyetle mi?’ seklinde sorulmasi daha carpici bir sonuc verebilirdi.

Herneyse, sorulari kurcalamak bu kadar yeter. Asagiya 10 tane ilgimi ceken istatistik sectim, direk kopyaliyorum:

1. Çocuklar için Kuran kursları açılmasını isteyenlerin oranı yüzde 75
2. Dünyayı anlayabilmek için yüzde 56 din kitaplarının, yüzde 44 ise bilimin önemli olduğunu düşünüyor
3. Yaratılışa inanlar yüzde 93, evrime inanlar yüzde 7’lik dilimi oluşturuyor
4. Yüzde 72 içki içen, yüzde 67 nikâhsız yaşayan, yüzde 35 kızı şortla dolaşan, yüzde 48 aşırı sağ ya da sol görüşte, yüzde 42 sevmediği partinin üyesi, yüzde 75 Tanrı’ya inanmayan, yüzde 32 oruç tutmayan, yüzde 65 hiçbir dine inanmayan, yüzde 27 farklı anadilde konuşan, yüzde 43 Amerikalı, yüzde 14 türbanlı, yüzde 33 çarşaflı, yüzde 63 köktendinci, yüzde 26 başka bir ırk veya renkten, yüzde 52 Hristiyan, yüzde 64 ise Yahudi birini komşusu olarak istemiyor
5. Toplumun en istemeyen kesimi eşcinseller
6. Kadınların plajda mayo ile dolaşmasının günah olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 58’i buluyor
7. Yüzde 61’e göre, “kadın her zaman kocasına itaat etmeli, sözünden çıkmamalı”
8. Kadınların bir işte çalışmak için kocasından izin almasının doğruluğuna inananların oranı yüzde 84; kadın yalnız bir yere gidecekse kocasından izin alması gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 85
9. Yüzde 62’lik dilim Müslüman kadınların evin dışında başını örtmesi gerektiğini savunuyor
10. Üniversite mezunları en hoşgörülü grubu oluştururken, eğitim seviyesi düştükçe hoşgörü oranı azalıyor

Sayilara ister inanalim ister inanmayalim, arastirmanin dogrulugunu ister sorgulayalim ister sorgulamayalim, sizi birakmak istedigim dusunceler sunlar:

Oncelikle, kadinlarin, kiz cocuklarimizin egitilmesi ulkemizin gelecegi icin cok ama cok onemli. Tekrar vizyonu ve cabalari icin Turkan Saylan’i saygiyla aniyoruz.

Ayrica, tolerans konusunda yiyecek bir kac firin ekmegimiz var. Tolerans konusunda daha once cok yazdik ve yazmaya devam edecegiz. Cocuklarimiza daha bebekken asilayabilecegimiz en onemli hissiyatlardan biri bu.

Son olarak, 21. yuzyilda bile yaratilis ve din kitaplariyla dunyayi aciklamaya calisan cok Turkiye Cumhuriyeti vatandasimiz var. Bilimi ve arastirmayi koreltecek, Takiyuddin’in laboratuvarini yiktirtan, ve Darwin’i butun dunya kutlarken dergi kapaklarindan kaldirtan anlayislara karsi her zaman sesimizi yukseltmeliyiz.

Wednesday 27 May 2009

Turkiye Partisi'nin dusundurdukleri


















Ve Abdullatif Sener sonunda yeni partisi Turkiye Partisi’ni kurdu. Inanci, gorusu ne olursa olsun bir demokrasinin en onemli ihtiyaclarindan biri olan yeni parti kuruluslarini not etmeliyiz. Ustelik de Yozgat Milletvekili Mehmet Yasar Ozturk’un TP’ye katilmasiyla birlikte TBMM’de de temsil edilen bir parti oldu. Kurulusunda yaptigi basin toplantisinda, logosundaki dogusuyla batisi el sikisan Turkiye resmi yanisira eski Basbakan Yardimcisi Sener’in su laflari dikkatimi cekiyor (kaynak: Hurriyet):

“Yeni bir siyaset inşa edeceğiz, gençlerin önünü açacağız, genç bir nüfusa sahip, genç bir parti olarak kurulmuştur... Siyasetin kenarında, köşesinde bırakılan gençlerimizi siyasete davet ediyorum.” (Not: her partinin agza sakiz bir iddia olmasinin yanisira, google’da her turlu arama yapmama ragmen Turkiye Partisi’nin website’sini bulamadim. Genc bir parti? Kendileri Obama’nin veya Kilicdaroglu’nun facebook’ta gencler icin genclerle birlikte yaptiklarindan bihaber sanirim.)

“Kadınlarımızın siyasete katılımını arttıracağız...Kadınlarımızı siyasete davet ediyoruz...Edirne’den Hakkari’ye kadar tüm kadınları siyasi karar süreçlerine ortak olmaya davet ediyorum.” (Not: kuruculari arasinda ve basin toplantisi sonrasi resimlerde cesitli kadinlar var gibi gorunuyor. Sozde kolay ama uygulamada genelde zorlanilan bir konu bu. Umarim basarili olurlar elbette ki.)

“Kamuoyuna arada bir paketler açıklıyorlar. Açıklanan paketlerde ne ekonomiyi bugün için ayağa kaldıracak ne de gelecek için hiçbir güçlü tedbir yok. Sadece kamuoyunu aldatma var. Sadece stoklara ve ithalata dayanan bir önlem paketi açıklıyorlar. Titanik gemisi batarken üst katta mobilyaların yerini değiştirmek demektir bu.” (Not: icerigindense, son cumlesi dikkatimi cekti. Bati dunyasinda sik kullanilan bir terim; ben bir turk politikacisindan ilk defa duyuyorum.)

"Geleneksel siyaset tarzını bir kenara bırakıyoruz, yepyeni bir siyaset tarzını hep birlikte ortaya çıkaracağız...Mevcut partilere bir bakın. Yaptıkları siyaset tarzına bir bakın. Her birinin bu ülkenin insanlarını farklı bir köşeye çekmeye çalıştıklarını görürsünüz...Bu yapının değişmesi için yeni bir siyaset tarzına ihtiyaç var dedik ve Türkiye Partisi’ni bu amaçla kurduk...Biz ayrıştıran, kutuplara çeken bir siyasi parti değiliz. Biz demokratik bir merkez partisiyiz, Türkiye partisiyiz...Siyaset, yargı, üniversiteler, aydınlar, en temel milli meselemizde bile karşılıklı güven sorunu yaşarken bu ülkenin sorunları nasıl çözülecek...Eski siyaset tarzında kavga ve kutuplaşma vardır...Eski siyaset tarzı halksız demokrasi derken biz Türkiye Partisi halksız demokrasiye hayır diyerek ortaya çıkıyoruz...Biz kavgaya, kin ve nefrete taraf değiliz çünkü merkezdeyiz...Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz...Tüm farklılıklarımızla tek bir vücut olarak biz olacağız.” (Not: ‘merkez’ noktasi yeterince vurgulanmis. Tabii ki secmenin bu sozlerin coguna karni tok ama yine de partinin kurulus gunu bunlari duymak, en azindan su andaki siyasetin bazi problemlerini vurgulamasi acisindan, faydali olsa gerek.)

“Allah hayırlı ve doğru faydalı işler yapmamızı bizden hep iyilikler sadr olmasını nasip etsin inşallah” (Not: sonucta merkez vurgusu bir yana, AKP’den ayrildiklarini ve direk olarak AKP’den ve muhafazakar kesimlerden oy calmaya niyetleri oldugunu unutmayalim.)

Yerel secimlerdeki sonuclarla birlikte AKP’nin catirdamakta oldugunu artik tum Turkiye goruyor. Ve yeni partilerle, hareketlenmelerle herkes sag oylardan kendine bir pay cikartmaya calisiyor. Demokrat Parti’nin (http://www.dp.org.tr/) yeni baskan olarak agir top Husamettin Cindoruk’u atamasi da, Cindoruk’un gecen hafta merkez/sag birlikteligi namina Anavatan ile birlesme niyetlerini aciklamasi da tesaduf degil. Ne demisti Cindoruk, animsayalim: “Sevgili Anavatanlı kardeşlerimizle geçmişte siyasi karşıtlığımız olsa bile, temelde fikir birliğimizin olduğunu bilerek, çok özen gösteriyorum. Bu birlikteliğin ortaya çıkmasını istiyorum. Geçmişte bu olabilirdi, olmak üzereydi, engeller çıktı, olmadı. Bu sefer engel tanımayacağız. Bu birleşmeyi, tarihi Demokrat Parti etrafında toplayacağız. Çünkü Anavatan Partisi, Demokrat Parti'dir. Bir darbe nedeniyle ayrı düşmüşlerdir. Şimdi hepimiz yeniden küllerimizden doğacağız, beraber olacağız.”

Ne tesaduftur ki bugun de 27 Mayis. Menderes’in Demokrat Partisi’nin on yillik iktidarini bitiren 1960 darbesinin yildonumu.

Aydinlarin hapse atildigi, laiklik karsiti soylem ve eylemlerin doruga ciktigi, azinlik etnik gruplarin baski altinda yasadigi yillar.

AKP Turkiye’sinden bahsetmiyorum, DP Turkiye’sinden bahsediyorum. Ama karistirdiysaniz haklisiniz.

Ileride geriye donup bakinca, 2009-2011 donemi Turk siyasi tarihinin cok hareketli yillari olacak gibi gorunuyor.

Thursday 21 May 2009

Fosil Ida















Saatlerimizi dakikalarla, gunlerimizi saatlerle, haftalarimizi gunlerle, aylarimizi haftalarla, senelerimizi aylarla, ve butun omrumuzu senelerle kavramaya alisik insanoglu icin milyon ya da milyar senenin anlamini kavramak elbette ki cok zor.

Ama bize Buyuk Iskender ya da Hititler ya da Cilali Tas Devri ne kadar uzak gelirse gelsin, dunyamizda yasamin yaklasik dort milyar yillik gecmisiyle karsilastirinca insanoglunun butun gecmisi elbette ki dakikalarla anlatilabilir. Sir David Attenborough’nun basyapiti Life on Earth adli belgeselindeki butun dunya tarihini bir gune boldugu acilis sahnesini animsayanlar cikacaktir.

Bu yuzden iki gun once dunya basinina tanitilmis olan ve Almanya'da bulunan ‘Ida’ adli fosilin onemini oturup biraz dikkatli dusunmekte fayda var. Ida 47 milyon yillik, en eski ve en iyi korunmus disi bir primat fosili. 55-50 milyon yil once primatlar, lemurler ve bildigimiz maymunlar olarak ikiye ayrilmaktayken, biraz lemur biraz maymun ozellikleri tasiyan cok onemli bir kanit. Basparmagi, ayak bilegi, sut disleri, tuyleri, tirnaklari, ve midesindeki son yemeginin bile kalintilariyla insanoglunun evriminde bir cok bilim adaminin fosilini aradigi ‘kayip halka.’ Evrime hala ‘teori’ diyenlere, Darwin’in gozlemledikleri ve yazdiklarina inanmayanlara, bu ‘teoriyi’ ispatlama yolunda cok agir bir cevap.

Internetteki cesitli videolarda bilim adamlarinin, Attenborough’nun yuzlerindeki heyecani gormelisiniz.

Bildiginiz gibi, gunumuz dunyasinda bilim yerine dini inanclarin politik ruzgarlarla birlikte tekrar yukseldigi bir devir icindeyiz. Yine bildiginiz gibi, kimi dini kitaplara gore dunyanin tarihi 7,000 senelik, Allah dunyayi 7 gunde yaratti, ve insanoglu evrim ile degil de yaratilis ile dunyaya geldi. Ve yine bildiginiz gibi, bu inanclar Amerika’dan Turkiye’ye bir cok okul kitabinda cocuklarimiza okutuluyor.

Umarim ki Ida bu seneden itibaren basilan butun fen dersi kitaplarinda yerini bulacak ve cocuklarimiza inanclara dayali din ile beraber ispatlara dayali bilim de ogretilecek, cocuklarimiz da beyinlerini kullanarak kendi dogrularini sececekler.

Monday 18 May 2009

Rahat uyu Turkan Hoca






















Turkan Saylan'la ilgili daha yazilarimizin murekkebi kurumadan olum haberini almak cok aci.

15 Mayista soyle yazmisiz: http://dusunerek.blogspot.com/2009/05/cagdaslasma-yolunda.html

14 Nisanda boyle yazmisiz: http://dusunerek.blogspot.com/2009/04/yine-dalga-yine-zor-yetisen-beyinler.html

Az bile yazmisiz.

Ve umarim kendisini daha uzun yillar yazacagiz, anacagiz.

Bu sabah da nasil bir fotograf koymali diye pek dusunmedim bile. Direk aklima, genc kizlarin okumasi ve inanc yerine akilciligin pesinden gitmesi icin bu kadar ugrasmis Saylan'in genc kizken ve okurkenki resmini koymak geldi.

Haberlerde okudugumuz kadariyla dun aksam son istegi "Kız ogrenci sayısının 36 binden 100 bine çıkarılması, Turkiye'deki her köye bir okul yapılması ve her kasabada kız öğrenci yurdu yapılması" olmus.

Rahat uyu Turkan Hoca.

Friday 15 May 2009

Cagdaslasma Yolunda






















Turkan Saylan’in kitabi Cagdaslasma Yolunda’yi gecen hafta bitirdim. 20 Ocak 2009 tarihli onsozunun ilk paragrafiyla baslayalim:

“Cumhuriyetin olanaklarindan yararlanarak iyi bir egitim almis, saygin ve ayaklari yere basan, bir meslek sahibi olmus bir birey, bir yurttas olmak herkes icin gecerli olmayabilir. Ben bu sansi yakaladigim icin cok mutluyum.”

Ve iste ucuncu cumlesi:

“Bu mutluluk ayni zamanda kisiye cok onemli sorumluluklar yukluyor, odevler biciyor.”

Bu ucuncu cumlesi kitabinin, hatta uzun ve verimli hayatinin bir ozeti sanirim. Cumhuriyetin olanaklarinin yararlanmis olmanin verdigi mutluluk ve bu mutlulugun kendisine yukledigi sorumluluk ve bu sorumluluga adanmis koskoca bir hayat.

Kac gencimiz su anda egitim alabildikleri icin kendilerine bir sorumluluk yuklemektedir diye merak ediyorum. Kimi zaman kimilerimiz icin boyle bir sorumluluk hissetmenin tek yolu bazi zorluklardan gecmis olmak sanirim.

Kitaba donelim. Bu kitap son yillarda cesitli gazete ve dergilere yazdigi yazilarin organize bir derlemesi. Bolum basliklari:

1. Egitimdeki yozlastirma, sorunlar ve cozum onerileri
2. Kadinlarimizi ve kizlarimizi baskidan nasil kurtarabiliriz?
3. Gercek boyutlariyla sokak cocuklari, sorunlari ve cozum onerileri
4. Demokrasi, laiklik, insan haklari, hukukun ustunlugu: Devlet, STO’ler ve yurttaslara dusen gorevler
5. Bazi genel sorunlar uzerine

Kitabi okurken Turkan Hoca’nin ulkesini ne kadar iyi tanidigini, su anda cok zor gorunen problemlerin ozunu ne kadar iyi anlamis oldugunu, ve sadece sikayet etmektense bir birey olarak cozum onerilerine ne kadar kafa patlatmis oldugunu anladim ve kendisine bir kez daha saygi duydum.

En basitinden, genc kizlarimizin okumasi ulkemiz icin ne kadar onemli. CYDD ile BBOG bu konuda ne kadar muazzam bir efor sarfetmis durumdalar ve sarfetmeye devam etmekteler. Bir hayat bir ugura adanacaksa, iste oyle bir ugur bu.

Turkan Hoca onsozunun sonlarinda guzel bir dilekte bulunmus:

“Butun dilegim, bir gun bir yetkilinin, ‘gelin bakalim su konunun cozumunu bir de sizden dinleyelim’ demesidir.”

Tam kitabi okudugum siralarda Turkan Hoca’nin bu ulke icin yaptiklarinin milyonda birini yapmamis insanlar tarafindan evi arandi, belgelerine el konuldu, beraber calistigi ve ayni fikirleri paylasan insanlar tutuklandi.

Bu gece de saglik durumunun agir oldugunu internette uzuntuyle okuyoruz.

Kendisine bu satirlar araciligiyla uzun sifalar diliyorum. Bir yetkilinin kendisiyle gidip konusmasi benim de dilegimdir.

Turkan Saylan’in fikirlerini, kitaplarini, eforlarini, ve belki de en onemlisi, sivil toplum orgutlerine verdigi ilhami yasatmak, cumhuriyetimizin olanaklarindan yararlanmis hepimiz icin cagdaslasma yolunda bir sorumluluk ve bir odev olmalidir.

Tuesday 12 May 2009

Ellerine saglik Bekir Coskun














Bugun Ankara’da RTUK Baskani Zahid Akman’in gorevinden cekilip cekilmeyecegine dair dava gorusulecek.

Hurriyet’teki 9 Mayis tarihli yazisinda Ergenekon adi verilen davanin sanigi olmakla Deniz Feneri sanigi olmak arasindaki farki her zamanki uslubuyla harika anlatmis.

Izniyle butun yaziyi kopyaliyorum:

ERGENEKON sanığı olmaktansa, Deniz Feneri sanığı olmak daha iyidir. İşte; Deniz Feneri sanığı Zahid Akman gitti güzelce ifadesini verdi, çıktı, kimsenin ruhu bile duymadı...
Oysa Ergenekon sanığı olsaydı?..
Sabah ortalık ağarırken polisler evi kuşatacaktı.
Zahid Akman, tek gözü ile kapı aralığından bakıp içeri kaçacaktı.
Polislerin peşinden medya ordusu evin etrafını saracaktı, o sırada polisler içerde müzik CD'lerini, bilgisayarı, şemsiyeyi, içi boş boruları, Zahid Akman'ın çocukluğundan kalma düdüğünü alacaklardı...
Ev öğlen saatlerine kadar aranacak, öğlen vakti Zahid Akman, iki polisin ortasında koşturularak bir polis aracına bindirilecek... Bir polis, onu arabaya sıkıştırmak ister gibi kafasını bastıracaktı...
* * *
Hiçbiri olmadı...
Savcılıktan Zahid Akman'ı aradılar, muhtemelen şöyle dediler:
“Zahid Bey, zahmet edip buraya kadar gelmeniz mümkün mü?..”
Zahid Akman sordu belki:
“Ben mi?..”
“Siz Zahid Akman mısınız?..”
“Benim...”
“Gördünüz mü işte... Mademki sizsiniz, kusurumuza bakmazsanız bi zahmet gelin, sonra şeyinize gidersiniz
“Hemen mi?..”
“......!”
* * *
Ergenekon sanıklarının çoğu, haklarındaki iddiaları dahi aylardır bilmiyorlar, hepsi cezaevinde...
Oysa Deniz Feneri sanıkları hakkında Alman Yüksek Mahkemesi'nin kesinleşmiş mahkûmiyet kararı var, arkadaşlar dışarda...
Üstelik Zahid Akman, RTÜK'ün başında, Türkiye'nin tüm televizyonlarını denetliyor.
Ne kadar farklı...
Görüyorsunuz...
Savcılıktan Zahid Akman'ı aramışlardır:
“Zahid Bey, siz misiniz?.. Valla bir şey söyleyeceğim ama nasıl söylesem... Hani insan çekiniyor... Kusura bakmayın, aklınıza bir şey gelmesin ama... Biliyorsunuz sizinle alakalı değil, öyle hemen şey yapmayın... Doğrusu söylerken içim şey oluyor sanki... Yani şimdi desem mi demesen mi...”
Zavallı biz...


Ellerine saglik sevgili Bekir Coskun.

Sevgili Mustafa Balbay'in Gundem kosesi kendisi 68 gundur tutuklu oldugu icin bos.

Zahid Akman’in hala RTUK basinda oturmasi ve Deniz Feneri davasi AKP hukumeti icin bir hukuk skandalidir. Ergenekon adi verilen davayla ayni zamanlara denk gelmis olmasi da tesaduf degil, AKP hukumetinin Turkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devletinden ne kadar uzaklastirmakta oldugunun kanitidir. AKP hukumette oldugu surece, istedigi kadar Adalet Bakani degistirilsin, boyle dava ve hukuk skandallarinin devam edeceginden suphemiz yoktur.

O yuzden bugun Ankara’dan gelecek haberleri dikkatle izleyecegiz.

Tuesday 5 May 2009

AKP kartlarini oynadi
















Yerel secimlerde yedigi tokadi hazmetmesi bir ay kadar suren AKP sonunda beklenen kabine degisikligini acikladi. Dokuz yeni bakanimiz var; sekiz bakanimiz da artik ‘eski bakan’ oldular.

Resesyonun derinliklerinde ilerledigimiz bugunlerde ekonomi gundemdeki en onemli maddelerden biri olduguna gore, dogal olarak basinimiz sanki en cok Ali Babacan’in ekonominin koordinasyonundan sorumlu Basbakan Yardimciligina getirilmesi ve Mehmet Simsek’in Maliye Bakanligini Kemal Unakitan’dan devralmasini yazdi.

Ayrica Ahmet Davutoglu’nun disaridan Disisleri Bakanligina atanmasi ve Nimet Cubukcu’nun Milli Egitim Bakanligina kaydirilmalari da elbette ki basinda cok yer etti.

Ben Deniz Feneri ve Ergenekon adi verilen dava skandallarinin yasandigi bu son donemde Adalet Bakanligi koltugunun Mehmet Ali Sahin’den alinmasini da cok onemli buluyorum. Sadullah Ergin ile gelen gideni aratacak mi, gorecegiz.

Ancak butun bu degisiklikler icinde en onemlisi belki de laiklik karsiti eylem ve soylemlerin odagi oldugu tescillenmis AKP’nin laiklik karsiti soylemleriyle unlu Bulent Arinc ile Omer Dincer’i Bakan olarak atamasi. Bu atamalar AKP’nin daha muhafazakar kesime kaybettigi oylarin pesini birakmayacagini ancak laik kesime kaybettigi oylarla uzlasma konusunda da herhangi bir efor sarfetme niyeti olmadigini gosteriyor.

AKP secim sonrasi kartlarini oynadi. Bakalim CHP, MHP, DTP, ve SP bu oyuna cevaben nasil kartlar oynayacaklar.

Friday 1 May 2009

Blogda kullanilan fotograflar

Kisa bir aciklama yapma ihtiyaci hissettim.

Tabii ki dusunerek'te gordugunuz fotograflarin cogunu ben cekmiyorum. Bazilarini kesip biciyorum, degistiriyorum, biraz efor sarfediyorum, ama cogunlukla internette cesitli kaynaklardan alinmis fotograflar bunlar.

Bu odunc almamin, blog yazarliginin ve internet okurunun kulturune uygun oldugunu dusunuyor, bu yazi vasitasiyla tum fotograflari ceken arkadas ve muhabirlere bir kez daha tesekkur ediyorum.

Varmis, hem de kesinlikle varmis














Londra'daki unlu 'ateist otobus' konusunda daha onceden yazmistik: http://dusunerek.blogspot.com/2009/02/ateist-otobus-tolerans-ve-gencler.html

Gecen ay bu otobuse cevaben bir Hiristiyan kurulus yukaridaki fotograftaki otobus reklamlarini sponsor etmeye basladi.

"Kesinliklikle tanri var. Haydi simdi Hiristiyan partisine katil ve hayatin tadini cikar."

Ilkini yazdiysak bunu da yazmaliyiz elbette.

Bir kere tanrinin varligi iddiasiyla Hiristiyan inancini bir tutarak dunya nufusunun cok buyuk bir cogunlugunu kaybetti, ama oraya hic girmeyelim. Sponsor o ise tabii ki istedigini yazabilir.

Bu vesileyle tekrar toleransin onemini vurgulayalim: modern sehrin sokaklarinda camlarina tas atilmadan iki otobus de kazasiz belasiz ilerleyebilmeli.

Ama mesela Istanbul trafiginde biri birinin yolunu keserse nasil bir tolerans sergilenir, onu bilemiyorum elbette.

Bir Mayis Emek ve Dayanisma Gunu






















Basindan takip ettigimiz uzere yine dayakli ve olayli bir Bir Mayis yasiyor Turkiye.

Bu sene elbette ki onceki Bir Mayislara gore daha da manali olsa gerek. Issizligimiz rekor seviyelere tirmanmis ve resesyona iyice batmis durumdayiz. Hukumete daha bir ay kadar once yerel secimlerde atilan tokatin kizarikligi da henuz gecmis degil. Uzerine muhalefeti bastirma cabalari ve adaletsiz dava tutuklamalari da eklenince iscinin ve sendikacilarin ne kadar gur sesle bagirma ve Taksim’de o bayragini sallama ihtiyaci hissettigini anlayabiliyorum.

Tum iscilerin Bir Mayis tatili ve bayrami kutlu olsun.

Elbette dilegimiz hosgorunun ve dayanismanin azaldigi degil arttigi bir Turkiye.

Friday 24 April 2009

Sevinin kucukler, ovunun buyukler
















Cocuklugumuzun torenleri ve muazzam televizyon programlariyla hatiralarimiza yer etmis en onemli bayrami 23 Nisan’i geride biraktik.

Yaziyi yazarken bu onemli bayramin cocuk kismini mi ulusal egemenlik kismini mi vurgulamali diye dusundum durdum. Kendim de bir baba olarak, ulkemizin gelecekteki seklinin buyuk bir kisminin henuz nufus cocukken yontuldugunu dusunuyorum. O yuzden bir cocugun anne-babasini sevmek gibi cocukken dogal olarak kanina islemis bazi duygu ve dusuncelerin arasina baska duygu ve dusunceler de eklememiz cok onemli: mesela demokrasi anlayisi ve laiklik gibi bazi konularin buyudukce cocuklarimiza dogal gelmeleri lazim ki asla hayat boyu bu duygu ve dusuncelerin karsisina cikmasinlar. Kim ne derse desin, kim nasil bir yurt ya da yemek onerirse onersin, bu duygu ve dusunceler kanina islemisse, cocuk dogru yolu bulabilecektir.

Bu vesileyle CYDD veya BBOG projelerinin onemlerini de tekrar vurgulamaliyiz. Okuyan her cocuk dusunen bir cocuktur anlamina gelmiyor elbette ama okuyan her cocuk dusunme ihtimali daha yuksek bir cocuk olacaktir. Dusunen cocuk da onune sunulan herseyi kabul etmez. Bunu yine bir de baba olarak yaziyorum!

Bu manali gunde Turkan Hoca’ya, Tijen Hanim’a destegimizi tekrar belirtelim. Ayrica tam 50 gundur tutuklu oldugu icin 23 Nisan’i cocuklari Deniz ve Yagmur’dan ayri geciren Mustafa Balbay’a da selam ve sevgilerimizi gonderelim. Sevin Balbay, cocuklarin seninle ovunuyor.

Tuesday 14 April 2009

Yine dalga, yine zor yetisen beyinler gozaltinda






















Savcisi Basbakan Erdogan olan, AKP’ye muhalefet yapan her sahis ve kurumu susturma amacli, Fettullah Gulen ve Islami basin tarafindan desteklenen, ve adina Ergenekon denilen davada dun 12. dalga tutuklanmalari yasadik.

Her dalgada oldugu gibi yine binbir ozveriyle Turkiye icin calismis ve hayatini bilime, dine, demokrasiye adamis piril piril ve zor yetisen beyinler gozaltinda: Cagdas Yasami Destekleme Dernegi (http://www.cydd.org.tr/) Genel Baskani Prof. Dr. Turkan Saylan, Cumhuriyet gazetesi yazari ve ekonomist Prof. Dr. Erol Manisali, Baskan Universitesi rektoru Prof. Dr. Mehmet Haberal, Uludag Universitesi eski rektoru Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Ondokuz Mayis Universitesi eski rektoru Prof. Dr. Ferit Bernay, Inonu Universitesi eski rektoru Prof. Dr. Fatih Hilmioglu, Yuzuncu Yil Universitesinden Prof. Dr. Ayse Yuksel, Baba Beni Okula Gonder kampanyasini (http://www.bbog.org/) yuruten ve Dogan Gazetecilik’ten Tijen Mergen.

Bugun Ilhan Selcuk Turkiye’deki rejimin artik bir Ergenekon rejimi oldugunu soylemis: tam daha iyi ozetlenemezdi diye dusunurken Zafer Temocin’in karikaturunu gordum.

Siyah gozluklu bir polis memuru elinde Turkan Hoca’nin serumla damarlarina giren kan sisesini elinde tutuyor ve soyle diyor: “Sonunda bir numarali Ergenekon delilini ele gecirdik.”

Arka planda K. Ataturk imzasi ve Genclige Hitabenin son cumlesi: “...Muhtac oldugun kudret, damarlarindaki asil kanda mevcuttur!”

Korku Imparatorlugumuzda AKP’nin yerel secimde yedigi tokat, Turkiye’yi getirmis oldugu bugunlerle karsilastirilinca aslinda cok hafif kaciyor. Genel secimlere kadar Turkiye Cumhuriyeti secmenlerinin bu hafif tokattan anlasilan hic ders almayan AKP hukumetine, kollarini dirseklere kadar sivayip, bileklerini esnetip, parmaklarini ince zeytinyagiyla iyice bir ovusturduktan sonra soyle iz birakanlarindan okkali bir Osmanli tokadi atmasi gerekmektedir.

Thursday 9 April 2009

Solda kritik haftasonu















Baskan Zeki Sezer, 12 Nisan Pazar gunu DSP'deki liderlik pozisyonundan istifa edecegini acikladi.

Yerel secimlerde CHP'nin %23, DSP'nin %3 oy aldigini hatirlatalim. Yani Zeki Sezer'in istifasi Turkiye'nin %26'sini yakindan, gerisini de uzaktan ilgilendiren onemli bir gelisme.

Yerine kim gececegi merak konusu. Bu sabah basinda iclerinde Tayfun Icli, Mustafa Sarigul, ve Yilmaz Buyukersen de dahil olmak uzere cesitli isimler geciyor.

Buyukersen'in Eskisehir'deki basarili yonetiminden daha once de bahsetmistik: http://dusunerek.blogspot.com/2008/09/yerel-secimler-oncesi-siyasi-santaj.html. Kendisini daha buyuk bir platformda, solda liderlik konumunda gormek heyecan verici.

Ote yanda yine hakkinda cok yazdigimiz ve dediklerinin coguna katildigimiz Kilicdaroglu da "Turkiye'de degisimin adresi CHP olmak zorundadir" diyerek kendi goruslerini de belirtti.

Iki politikaciya da cok buyuk saygimiz var ama olasi bir genel secimde Kilicdaroglu ile Buyukersen'in karsilikli savastigini gormek yillardir tekrarlanan solda birlik cagrisi acisindan cok talihsiz olacaktir.

Iste bu yuzden Pazar gunu Galatasaray-Fenerbahce derbisiyle birlikte DSP toplantisini da yakindan takip etmeliyiz.

Wednesday 8 April 2009

Obama ruzgarinin ardindan















Londra, Strasbourg, Prag, Ankara, Istanbul.

G-20, NATO, AB, TBMM.

Yerel secimlerin sonuclarini daha tam hazmedememisken, uluslararasi politikada, ve ozellikle Turkiye icin, emsali gorulmemis hareketlilikte bir haftayi geride biraktik.

Bu arada dorduncu ceyrek buyume sayisi -%6.2 ile, ve Subat ayi endustriyel uretim sayisi -%23.7 ile, beklenenden kotu cikti – ama yine de basin da sokaktaki adam da Obama’yi konusuyor.

Obama ilk yurtdisi seyahatine Turkiye’yi de ekleyecegini anons ettiginde once cok sevinmis, sonra da ‘acaba bizden ne isteyecek?’ diye endisenlenmistik. Ama herseyden once, Hillary Clinton’in ziyareti sirasinda yazdigimiz uzere, ‘Ilimli Islam’ projesinin sonune gelinmis oldugu ve ABD-Turkiye iliskilerinde yeni bir donem baslayacagini hissetmistik (http://dusunerek.blogspot.com/2009/03/abdnin-turkiye-politikasi-degisiyor-mu.html).

Ve Barack Hussein Obama, TBMM’ye yaptigi, her satiri cok buyuk titizlikle yazilmis tarihi konusmasinda, bu goruslerimizi bir yere kadar hakli cikardi. Tabii ki onumuzdeki aylarda konusmalardan cok davranislar onemli olacak ama simdilik bu yeni iliski doneminin baslangici iyi analiz edilmeli.

Ataturk’e, Turkiye’de demokrasiye ve laiklige olan bagliligini konusmasi boyunca tekrar tekrar vurguladi.

ABD-Turkiye arasindaki ve ozellikle Soguk Savas yillarinda onem kazanmis olan iliskinin onemini herkese hatirlatti.

Dunyayi sarmalamis ekonomik krizden cikabilmek icin uluslararasi platformda beraber calismanin onemini vurguladi.

Turkiye’nin geleceginin AB oldugunu ve AB’nin Turkiye’yi tam uye yapmazsa neler kaybedecegini ustune basa basa soyledi.

Ermeni probleminde, fikirlerini degistirdigini soylemedi ama sozlerinden ABD parlamentosunun tansiyon yukseltecek bir karar almayacagini ima etti.

Terore karsi savasta ve PKK karsisinda ABD’nin Turkiye’nin yaninda oldugunu ve ayni sekilde Turkiye’nin Israil’e karsi yapilan teroru sorgulamasi gerektigini belirtti.

Afganistan, Pakistan, ve Iran iliskilerinde Turkiye’nin oynayabilecegi onemli rolu ve ABD’nin Islama karsi bir savasta olmadigini hatirlatti.

Kibris’ta iki toplumu iceren ikili bir federasyonun adayi birlestirecegi dusuncesini paylasti.

Islam disindaki dini liderlerimize ihtiyaclari dogrultusunda destek olacagini hissettirdi.

Aralarda ‘evet’ diyerek, Mehmet Okur ve Hidayet Turkoglu’ndan bahsederek, ve atasozumuzu kullanarak kulturumuze insancil bir yaklasim gosterme eforu sarfetti.

Obama’yi AKP de CHP de DTP de MHP de secmenler de cok dikkatli dinlemeliler. Hem hitap ve dinleyiciyle iliski kurabilme yetenegi acisindan, hem de onumuzdeki dort (belki sekiz) senelik donemde butun bu hassas konularda karsilarinda nasil bir ABD bulacaklarini bilmeleri acisindan.

Cografyamiz karisik, cografyamiz zor. Rusya, Ermenistan, Ortaasya enerji hatlari, Irak, Ortadogu, Kibris, Dogu Akdeniz, Yunanistan, Balkanlar, Karadeniz. Hangi yone bakarsaniz cozumu zor problemlerin tam ortasindayiz. Bu gercegi degistiremeyecegiz.

Ve iste bu yuzden Turkiye’nin onemi, Ortadogu ve Ortaasya ile birlikte yasamimiz boyunca uluslarasi platformda azalmayacak, artacak. Daha nice ABD baskanlari agirlayacagiz, NATO krizleri yasayacagiz.

Sarkozy'nin Obama’ya Turkiye konusunda ‘kendi isine bak’ derken dunyanin ve cografyanin gidisatindan cok uzakta bir yorum yaptigini yabanci basin da cok iyi yakalamis durumda.

Iste bu ahval ve serait icinde Turkiye’nin ileriye bakabilen ve gerektiginde Sarkozy’e, gerektiginde Medvedev’e, ve gerektiginde Obama’ya karsi dik durabilecek, ideolojik saplantilara batarak gereksiz gundem yaratip ulkemize vakit kaybettirmeyecek, ulkemizi bolmeye degil birlestirmeye ugrasacak bir lidere ihtiyacimiz var.

Ne AKP hukumetinde, ne de muhalefet liderlerinde bu vizyonu goremiyoruz.

Bu vizyona sahip yeni nesil politikacilar – mesela Istanbul’daki konusmasinda Obama’nin gozlerinin icine bakan genc arkadaslar arasindan olabilir – cesaretlerini toparlayip seslerini yukseltecek ve su andaki politik liderlerimizin orumcek aglari arasindan siyrilabileceklerdir umarim.

Friday 3 April 2009

Protesto...ve gercek??
















Yukaridaki resim, Londra'da Bank of England'in duvarina G-20 protestolari kapsaminda yazilmis bir graffitiyi gosteriyor. Anafikri:

'Hukumetler yalan soyluyor
Bankalar para caliyor
Zenginler guluyor'

Peki asagidaki resimde banka sahibi zengin hukumet liderlerinin bu kadar yayvan gulmelerinde sizce de bir terslik var mi?


G-20 basliklari arasinda en basarilisi bu olsa gerek






















1 trilyon dolar o kadar elle tutulamayacak ve surreal bir sayi ki, the Sun en akillica kapagi yapmis!

Thursday 2 April 2009

Secimin renkleri









Uzerinden bir kac gun gecince insan resme daha iyi bakabiliyor.

Resim demisken, Turkiye haritasindaki renk dagilimi da zaten secimin sonuclarini cok iyi ozetliyor:

AKP’nin hala butun Turkiye geneline cografi olarak en fazla hitab edebilen parti oldugu, CHP’nin egitim duzeyi yuksek sahil sehirlerindeki buyuk basarisi, guneydoguda DTP, yer yer MHP, iki kaleye inmis DSP.

Simdi bazi onemli noktalari vurgulayalim.

AKP’nin %38.8’e dusmus olmasi cok onemlidir. Bu dusus, referandum anlamini tasiyan bu yerel secimlerde, AKP’ye halkin bir tokat attigini ve icraatlardan memnuniyetsizligi gostermektedir. Eger secimler Mart degil de Nisanda olsaydi ekonomik krizin de etkilerinin derinlesmesiyle AKP’nin oylari daha da dusuk olacakti, Mayista olsaydi daha da dusuk olacakti. Zaten Basbakan Erdogan da secim sonrasi asik suratli konusmalarinda sonuclarin AKP icin bir maglubiyet oldugunu kabul etmis durumda.

AKP’nin dususunu biraz daha acmak gerekirse, 2004’te kazanmis oldugu 12 buyuksehirin 10’a inmis oldugunu, 46 ilin 35’e inmis oldugunu, ve 483 ilcenin 447’ye inmis oldugunu goruyoruz. Buna karsilik CHP’nin 2004’te kazanmis oldugu 2 buyuksehirin 3’e cikmis oldugunu, 6 ilin 10’a cikmis oldugunu, ve 130 ilcenin 170’e cikmis oldugunu ve toplam oylarini %23.1’e yukselttigini de not edelim.

CHP’nin yukselisinde partiye yeni bir dinamizm katmasi ve Baykal disinda liderlerin de var oldugunu gostermesiyle Kilicdaroglu’nun etkisi onemli. Kilicdaroglu’nun secim sonrasi yorumunu da kayda gecmesi acisindan kopyaliyorum:

”Bizim açımızdan güzel bir gelişme. AKP'nin oy olarak gördüğü varoşlarda çözülme var. Aynı gücümüzü sürdürmeye kararlıyız. İstanbul'un sorunlarını çözmeye kararlıyız. Sayın Topbaş'a İstanbul halkı görev verdi. Ama bize de Topbaş'ın ensesinden ayrılmayın görevini verdi. Olumlu çalışmalarını destekleyeceğiz. Ama yolsuzlukları olursa da ortaya çıkaracağız. Biz İstanbul halkına teşekkür ediyoruz.”

Istanbul’da CHP sadece Besiktas’taki %61 veya Kadikoy’deki %68 degil. CHP’nin bu secimde AKP’den devraldigi ilceler: Catalca, Kartal, Maltepe, Sariyer, Silivri, ve Adalar. Bu ilceleri kazanmak basli basina tam ‘varoslarda cozulme’ sayilmaz ama Kilicdaroglu’nun ne demek istedigini soyle anliyoruz: mesela Bahcelievler’de AKP %48’den %47’ye dusmusken CHP %25’ten %35’e cikmis durumda. Veya Fatih’te AKP %44’ten %43’e dusmusken CHP %21’den %29’a cikmis durumda. Yine de CHP’nin Istanbul bir yana tum Turkiye’de henuz ulasamadigi cok il ve ilce var. 2011 genel secimlerinde CHP’nin oylarini arttirmasi tamamen Turkiye’nin her kosesindeki erisimini arttirip arttirmamasina bagli olacak.

Secimin baska kazananlari da oldu: toplam oylarin %16.0’sina kadar yukselmis bir MHP, Turkiye genelinde bile %5.7’lik bir orana yukselmis DTP, ve %5.2’ye ulasmis bir SP. Ozellikle mesela Tunceli’de yapilan eforlara ragmen AKP’nin DTP’nin cok altlarinda kalmis olmasi bu bolgede politikacilarimizin isinin ne kadar zor oldugunu tekrar gosteriyor. Ne yazik ki genel secim olsaydi %10 baraji yuzunden iki onemli oy grubu, DTP ve SP, mecliste temsil edilemeyeceklerdi – ki bu da sistemimizdeki onemli bir yanlis. 2011 genel secimlerine kadar bu uc partinin de AKP’den daha fazla oy calacagini tahmin ediyorum.

Halihazirdaki sisteme gore, genel secim olsaydi mecliste temsil edilecek olan uc parti arasinda AKP %38.8’de iken CHP ile MHP’nin toplaminin %39.2 olmasiyla, bu oy oranlarinda bile kalsalar, onumuzdeki donemde AKP’nin mecliste gecmis donemki kadar kolay icraat geciremeyecegini de vurgulamakta fayda var.

Baska not edilmesi gereken noktalar arasinda Antalya var. Basbakan Erdogan asik suratli konusmasinda Antalya’ya secim kampanyalari sirasinda 28 kere gittigini ve buna ragmen nasil CHP’ye kaybettiklerini anlamadigini soylemis. Belki bu sorunun cevabini Gul’de aramali. Antalya’yi CHP adina kazanan Prof. Dr. Mustafa Akaydin, Akdeniz Universitesi rektor secimlerini kazanmasina ragmen, Cumhurbaskani Gul tarafindan atanmamisti. Mustafa Hoca’nin ve Antalya halkinin intikami AKP, Erdogan, ve Gul icin cok agir oldu.

AKP’nin kazanmayi cok istedigi Cankaya’da oylarini %37’den %22’ye dusurmesini, ote yandan CHP’nin %51’den %58’e cikarmasini da not edelim.

Bir de AKP’nin kazanmayi yine cok istedigi Diyarbakir’da oylarini %35’den %31’e dusurmesini, ote yandan DTP’nin %58’den %66’ya cikarmasini not edelim.

Katilim orani da moral verici bir yukseklikte cikti. 2004 yerel secimlerinde %76 olan bu oran 2009 yerel secimlerinde %83 olarak aciklandi. Halkin oy kullanmaya gitmesi ve kendi verecegi bir oyun bile onemini hissetmesi bir demokrasinin sagligi icin cok onemli bir unsur.

Son olarak, yakilmis oy pusulalari, cuvallarla calinan sandiklar, kritik anlardaki elektrik kesintileri, basinda saibe dolu iddialar, yeniden sayma itirazlari, veya Beyoglu’nda yok oldugu iddia edilen oylar gibi konularda, sadece bir demokrasi icin secimlere golge dusmesinin ne kadar moral bozucu oldugunu vurgulamaktan baska, su anda cok kafa patlatmayacagim.

Bir cumleyle ozetleyecek olursak, Turkiye’nin her kosesinde 195,402 sandikta oy kullanan 49,291,352 secmen, yerel secimler adi altindaki bu AKP referandumunda, son secimlerden beri laiklik karsiti soylem ve eylemlerin odagi oldugu tescillenmis AKP’ye guvenoyu vermedi ve ulkemizde gelecek nesil icin bize biraz olsun guven verdi.

Sunday 29 March 2009

Saat 22:00 itibariyla...Turkiye'den AKP'ye tokat

Elbette tum sonuclar aciklandiktan sonra tekrar tekrar yazacagiz.

Ama su anda sandiklarin asagi yukari %40'i acilmis durumda ve AKP ulke genelinde, yine birinci parti, ama %39lara dusmus gibi gorunuyor.

Ayrica Turkiye'nin dort bir kosesinde AKP adina kaybedilen ilceler, iller, buyuksehirler haberlerini takip ediyoruz.

Izmir, Cankaya, Diyarbakir hedeflerinde de AKP basarisiz.

Hepsinden en dramatik olani, Turkiye'nin en buyuk sehri, AKP'nin onemli kalesi Istanbul'da Kilicdaroglu'nun %40, Topbas'in %42 civarlarinda oldugu soyleniyor.

Blogumuzu Eylulden beri yaziyoruz.

Ilk gunden secim oncesi son yazimiza kadar Turkiye'nin AKP'ye bu secimde bir tokat atmasinin onemini vurguluyor ve buna gonulden inandigimizi soyluyoruz.

Son sonuclari kestirebilmek mumkun degil.

Ancak su kadari bile Turkiye'den AKP'ye bir tokattir.

Su kadari bile demokrasi ve laiklik icin cok umit verici bir gelismedir.

Balbay hapiste bir keyif cigarasi yakar bu gece.

Saturday 28 March 2009

Karar vakti

Haydi Turkiye, karar vakti.

Bakalim 29 Mart da tarihe gecen gunlerimizden biri olarak aklimizda yer edecek mi?

Ben toplumdaki son yillarda ve aylarda siddetle artmakta olan gerilimin, memnuniyetsizligin, ve moralsizligin oylara yansiyacagini dusunuyorum.

Dunya politik dunyasinda esen degisim ruzgarlarinin Turkiye'de de esme vakti geldi artik.

Haydi Turkiye, degisim icin karar vakti!