Wednesday 27 May 2009

Turkiye Partisi'nin dusundurdukleri


















Ve Abdullatif Sener sonunda yeni partisi Turkiye Partisi’ni kurdu. Inanci, gorusu ne olursa olsun bir demokrasinin en onemli ihtiyaclarindan biri olan yeni parti kuruluslarini not etmeliyiz. Ustelik de Yozgat Milletvekili Mehmet Yasar Ozturk’un TP’ye katilmasiyla birlikte TBMM’de de temsil edilen bir parti oldu. Kurulusunda yaptigi basin toplantisinda, logosundaki dogusuyla batisi el sikisan Turkiye resmi yanisira eski Basbakan Yardimcisi Sener’in su laflari dikkatimi cekiyor (kaynak: Hurriyet):

“Yeni bir siyaset inşa edeceğiz, gençlerin önünü açacağız, genç bir nüfusa sahip, genç bir parti olarak kurulmuştur... Siyasetin kenarında, köşesinde bırakılan gençlerimizi siyasete davet ediyorum.” (Not: her partinin agza sakiz bir iddia olmasinin yanisira, google’da her turlu arama yapmama ragmen Turkiye Partisi’nin website’sini bulamadim. Genc bir parti? Kendileri Obama’nin veya Kilicdaroglu’nun facebook’ta gencler icin genclerle birlikte yaptiklarindan bihaber sanirim.)

“Kadınlarımızın siyasete katılımını arttıracağız...Kadınlarımızı siyasete davet ediyoruz...Edirne’den Hakkari’ye kadar tüm kadınları siyasi karar süreçlerine ortak olmaya davet ediyorum.” (Not: kuruculari arasinda ve basin toplantisi sonrasi resimlerde cesitli kadinlar var gibi gorunuyor. Sozde kolay ama uygulamada genelde zorlanilan bir konu bu. Umarim basarili olurlar elbette ki.)

“Kamuoyuna arada bir paketler açıklıyorlar. Açıklanan paketlerde ne ekonomiyi bugün için ayağa kaldıracak ne de gelecek için hiçbir güçlü tedbir yok. Sadece kamuoyunu aldatma var. Sadece stoklara ve ithalata dayanan bir önlem paketi açıklıyorlar. Titanik gemisi batarken üst katta mobilyaların yerini değiştirmek demektir bu.” (Not: icerigindense, son cumlesi dikkatimi cekti. Bati dunyasinda sik kullanilan bir terim; ben bir turk politikacisindan ilk defa duyuyorum.)

"Geleneksel siyaset tarzını bir kenara bırakıyoruz, yepyeni bir siyaset tarzını hep birlikte ortaya çıkaracağız...Mevcut partilere bir bakın. Yaptıkları siyaset tarzına bir bakın. Her birinin bu ülkenin insanlarını farklı bir köşeye çekmeye çalıştıklarını görürsünüz...Bu yapının değişmesi için yeni bir siyaset tarzına ihtiyaç var dedik ve Türkiye Partisi’ni bu amaçla kurduk...Biz ayrıştıran, kutuplara çeken bir siyasi parti değiliz. Biz demokratik bir merkez partisiyiz, Türkiye partisiyiz...Siyaset, yargı, üniversiteler, aydınlar, en temel milli meselemizde bile karşılıklı güven sorunu yaşarken bu ülkenin sorunları nasıl çözülecek...Eski siyaset tarzında kavga ve kutuplaşma vardır...Eski siyaset tarzı halksız demokrasi derken biz Türkiye Partisi halksız demokrasiye hayır diyerek ortaya çıkıyoruz...Biz kavgaya, kin ve nefrete taraf değiliz çünkü merkezdeyiz...Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz...Tüm farklılıklarımızla tek bir vücut olarak biz olacağız.” (Not: ‘merkez’ noktasi yeterince vurgulanmis. Tabii ki secmenin bu sozlerin coguna karni tok ama yine de partinin kurulus gunu bunlari duymak, en azindan su andaki siyasetin bazi problemlerini vurgulamasi acisindan, faydali olsa gerek.)

“Allah hayırlı ve doğru faydalı işler yapmamızı bizden hep iyilikler sadr olmasını nasip etsin inşallah” (Not: sonucta merkez vurgusu bir yana, AKP’den ayrildiklarini ve direk olarak AKP’den ve muhafazakar kesimlerden oy calmaya niyetleri oldugunu unutmayalim.)

Yerel secimlerdeki sonuclarla birlikte AKP’nin catirdamakta oldugunu artik tum Turkiye goruyor. Ve yeni partilerle, hareketlenmelerle herkes sag oylardan kendine bir pay cikartmaya calisiyor. Demokrat Parti’nin (http://www.dp.org.tr/) yeni baskan olarak agir top Husamettin Cindoruk’u atamasi da, Cindoruk’un gecen hafta merkez/sag birlikteligi namina Anavatan ile birlesme niyetlerini aciklamasi da tesaduf degil. Ne demisti Cindoruk, animsayalim: “Sevgili Anavatanlı kardeşlerimizle geçmişte siyasi karşıtlığımız olsa bile, temelde fikir birliğimizin olduğunu bilerek, çok özen gösteriyorum. Bu birlikteliğin ortaya çıkmasını istiyorum. Geçmişte bu olabilirdi, olmak üzereydi, engeller çıktı, olmadı. Bu sefer engel tanımayacağız. Bu birleşmeyi, tarihi Demokrat Parti etrafında toplayacağız. Çünkü Anavatan Partisi, Demokrat Parti'dir. Bir darbe nedeniyle ayrı düşmüşlerdir. Şimdi hepimiz yeniden küllerimizden doğacağız, beraber olacağız.”

Ne tesaduftur ki bugun de 27 Mayis. Menderes’in Demokrat Partisi’nin on yillik iktidarini bitiren 1960 darbesinin yildonumu.

Aydinlarin hapse atildigi, laiklik karsiti soylem ve eylemlerin doruga ciktigi, azinlik etnik gruplarin baski altinda yasadigi yillar.

AKP Turkiye’sinden bahsetmiyorum, DP Turkiye’sinden bahsediyorum. Ama karistirdiysaniz haklisiniz.

Ileride geriye donup bakinca, 2009-2011 donemi Turk siyasi tarihinin cok hareketli yillari olacak gibi gorunuyor.

Thursday 21 May 2009

Fosil Ida















Saatlerimizi dakikalarla, gunlerimizi saatlerle, haftalarimizi gunlerle, aylarimizi haftalarla, senelerimizi aylarla, ve butun omrumuzu senelerle kavramaya alisik insanoglu icin milyon ya da milyar senenin anlamini kavramak elbette ki cok zor.

Ama bize Buyuk Iskender ya da Hititler ya da Cilali Tas Devri ne kadar uzak gelirse gelsin, dunyamizda yasamin yaklasik dort milyar yillik gecmisiyle karsilastirinca insanoglunun butun gecmisi elbette ki dakikalarla anlatilabilir. Sir David Attenborough’nun basyapiti Life on Earth adli belgeselindeki butun dunya tarihini bir gune boldugu acilis sahnesini animsayanlar cikacaktir.

Bu yuzden iki gun once dunya basinina tanitilmis olan ve Almanya'da bulunan ‘Ida’ adli fosilin onemini oturup biraz dikkatli dusunmekte fayda var. Ida 47 milyon yillik, en eski ve en iyi korunmus disi bir primat fosili. 55-50 milyon yil once primatlar, lemurler ve bildigimiz maymunlar olarak ikiye ayrilmaktayken, biraz lemur biraz maymun ozellikleri tasiyan cok onemli bir kanit. Basparmagi, ayak bilegi, sut disleri, tuyleri, tirnaklari, ve midesindeki son yemeginin bile kalintilariyla insanoglunun evriminde bir cok bilim adaminin fosilini aradigi ‘kayip halka.’ Evrime hala ‘teori’ diyenlere, Darwin’in gozlemledikleri ve yazdiklarina inanmayanlara, bu ‘teoriyi’ ispatlama yolunda cok agir bir cevap.

Internetteki cesitli videolarda bilim adamlarinin, Attenborough’nun yuzlerindeki heyecani gormelisiniz.

Bildiginiz gibi, gunumuz dunyasinda bilim yerine dini inanclarin politik ruzgarlarla birlikte tekrar yukseldigi bir devir icindeyiz. Yine bildiginiz gibi, kimi dini kitaplara gore dunyanin tarihi 7,000 senelik, Allah dunyayi 7 gunde yaratti, ve insanoglu evrim ile degil de yaratilis ile dunyaya geldi. Ve yine bildiginiz gibi, bu inanclar Amerika’dan Turkiye’ye bir cok okul kitabinda cocuklarimiza okutuluyor.

Umarim ki Ida bu seneden itibaren basilan butun fen dersi kitaplarinda yerini bulacak ve cocuklarimiza inanclara dayali din ile beraber ispatlara dayali bilim de ogretilecek, cocuklarimiz da beyinlerini kullanarak kendi dogrularini sececekler.

Monday 18 May 2009

Rahat uyu Turkan Hoca






















Turkan Saylan'la ilgili daha yazilarimizin murekkebi kurumadan olum haberini almak cok aci.

15 Mayista soyle yazmisiz: http://dusunerek.blogspot.com/2009/05/cagdaslasma-yolunda.html

14 Nisanda boyle yazmisiz: http://dusunerek.blogspot.com/2009/04/yine-dalga-yine-zor-yetisen-beyinler.html

Az bile yazmisiz.

Ve umarim kendisini daha uzun yillar yazacagiz, anacagiz.

Bu sabah da nasil bir fotograf koymali diye pek dusunmedim bile. Direk aklima, genc kizlarin okumasi ve inanc yerine akilciligin pesinden gitmesi icin bu kadar ugrasmis Saylan'in genc kizken ve okurkenki resmini koymak geldi.

Haberlerde okudugumuz kadariyla dun aksam son istegi "Kız ogrenci sayısının 36 binden 100 bine çıkarılması, Turkiye'deki her köye bir okul yapılması ve her kasabada kız öğrenci yurdu yapılması" olmus.

Rahat uyu Turkan Hoca.

Friday 15 May 2009

Cagdaslasma Yolunda






















Turkan Saylan’in kitabi Cagdaslasma Yolunda’yi gecen hafta bitirdim. 20 Ocak 2009 tarihli onsozunun ilk paragrafiyla baslayalim:

“Cumhuriyetin olanaklarindan yararlanarak iyi bir egitim almis, saygin ve ayaklari yere basan, bir meslek sahibi olmus bir birey, bir yurttas olmak herkes icin gecerli olmayabilir. Ben bu sansi yakaladigim icin cok mutluyum.”

Ve iste ucuncu cumlesi:

“Bu mutluluk ayni zamanda kisiye cok onemli sorumluluklar yukluyor, odevler biciyor.”

Bu ucuncu cumlesi kitabinin, hatta uzun ve verimli hayatinin bir ozeti sanirim. Cumhuriyetin olanaklarinin yararlanmis olmanin verdigi mutluluk ve bu mutlulugun kendisine yukledigi sorumluluk ve bu sorumluluga adanmis koskoca bir hayat.

Kac gencimiz su anda egitim alabildikleri icin kendilerine bir sorumluluk yuklemektedir diye merak ediyorum. Kimi zaman kimilerimiz icin boyle bir sorumluluk hissetmenin tek yolu bazi zorluklardan gecmis olmak sanirim.

Kitaba donelim. Bu kitap son yillarda cesitli gazete ve dergilere yazdigi yazilarin organize bir derlemesi. Bolum basliklari:

1. Egitimdeki yozlastirma, sorunlar ve cozum onerileri
2. Kadinlarimizi ve kizlarimizi baskidan nasil kurtarabiliriz?
3. Gercek boyutlariyla sokak cocuklari, sorunlari ve cozum onerileri
4. Demokrasi, laiklik, insan haklari, hukukun ustunlugu: Devlet, STO’ler ve yurttaslara dusen gorevler
5. Bazi genel sorunlar uzerine

Kitabi okurken Turkan Hoca’nin ulkesini ne kadar iyi tanidigini, su anda cok zor gorunen problemlerin ozunu ne kadar iyi anlamis oldugunu, ve sadece sikayet etmektense bir birey olarak cozum onerilerine ne kadar kafa patlatmis oldugunu anladim ve kendisine bir kez daha saygi duydum.

En basitinden, genc kizlarimizin okumasi ulkemiz icin ne kadar onemli. CYDD ile BBOG bu konuda ne kadar muazzam bir efor sarfetmis durumdalar ve sarfetmeye devam etmekteler. Bir hayat bir ugura adanacaksa, iste oyle bir ugur bu.

Turkan Hoca onsozunun sonlarinda guzel bir dilekte bulunmus:

“Butun dilegim, bir gun bir yetkilinin, ‘gelin bakalim su konunun cozumunu bir de sizden dinleyelim’ demesidir.”

Tam kitabi okudugum siralarda Turkan Hoca’nin bu ulke icin yaptiklarinin milyonda birini yapmamis insanlar tarafindan evi arandi, belgelerine el konuldu, beraber calistigi ve ayni fikirleri paylasan insanlar tutuklandi.

Bu gece de saglik durumunun agir oldugunu internette uzuntuyle okuyoruz.

Kendisine bu satirlar araciligiyla uzun sifalar diliyorum. Bir yetkilinin kendisiyle gidip konusmasi benim de dilegimdir.

Turkan Saylan’in fikirlerini, kitaplarini, eforlarini, ve belki de en onemlisi, sivil toplum orgutlerine verdigi ilhami yasatmak, cumhuriyetimizin olanaklarindan yararlanmis hepimiz icin cagdaslasma yolunda bir sorumluluk ve bir odev olmalidir.

Tuesday 12 May 2009

Ellerine saglik Bekir Coskun














Bugun Ankara’da RTUK Baskani Zahid Akman’in gorevinden cekilip cekilmeyecegine dair dava gorusulecek.

Hurriyet’teki 9 Mayis tarihli yazisinda Ergenekon adi verilen davanin sanigi olmakla Deniz Feneri sanigi olmak arasindaki farki her zamanki uslubuyla harika anlatmis.

Izniyle butun yaziyi kopyaliyorum:

ERGENEKON sanığı olmaktansa, Deniz Feneri sanığı olmak daha iyidir. İşte; Deniz Feneri sanığı Zahid Akman gitti güzelce ifadesini verdi, çıktı, kimsenin ruhu bile duymadı...
Oysa Ergenekon sanığı olsaydı?..
Sabah ortalık ağarırken polisler evi kuşatacaktı.
Zahid Akman, tek gözü ile kapı aralığından bakıp içeri kaçacaktı.
Polislerin peşinden medya ordusu evin etrafını saracaktı, o sırada polisler içerde müzik CD'lerini, bilgisayarı, şemsiyeyi, içi boş boruları, Zahid Akman'ın çocukluğundan kalma düdüğünü alacaklardı...
Ev öğlen saatlerine kadar aranacak, öğlen vakti Zahid Akman, iki polisin ortasında koşturularak bir polis aracına bindirilecek... Bir polis, onu arabaya sıkıştırmak ister gibi kafasını bastıracaktı...
* * *
Hiçbiri olmadı...
Savcılıktan Zahid Akman'ı aradılar, muhtemelen şöyle dediler:
“Zahid Bey, zahmet edip buraya kadar gelmeniz mümkün mü?..”
Zahid Akman sordu belki:
“Ben mi?..”
“Siz Zahid Akman mısınız?..”
“Benim...”
“Gördünüz mü işte... Mademki sizsiniz, kusurumuza bakmazsanız bi zahmet gelin, sonra şeyinize gidersiniz
“Hemen mi?..”
“......!”
* * *
Ergenekon sanıklarının çoğu, haklarındaki iddiaları dahi aylardır bilmiyorlar, hepsi cezaevinde...
Oysa Deniz Feneri sanıkları hakkında Alman Yüksek Mahkemesi'nin kesinleşmiş mahkûmiyet kararı var, arkadaşlar dışarda...
Üstelik Zahid Akman, RTÜK'ün başında, Türkiye'nin tüm televizyonlarını denetliyor.
Ne kadar farklı...
Görüyorsunuz...
Savcılıktan Zahid Akman'ı aramışlardır:
“Zahid Bey, siz misiniz?.. Valla bir şey söyleyeceğim ama nasıl söylesem... Hani insan çekiniyor... Kusura bakmayın, aklınıza bir şey gelmesin ama... Biliyorsunuz sizinle alakalı değil, öyle hemen şey yapmayın... Doğrusu söylerken içim şey oluyor sanki... Yani şimdi desem mi demesen mi...”
Zavallı biz...


Ellerine saglik sevgili Bekir Coskun.

Sevgili Mustafa Balbay'in Gundem kosesi kendisi 68 gundur tutuklu oldugu icin bos.

Zahid Akman’in hala RTUK basinda oturmasi ve Deniz Feneri davasi AKP hukumeti icin bir hukuk skandalidir. Ergenekon adi verilen davayla ayni zamanlara denk gelmis olmasi da tesaduf degil, AKP hukumetinin Turkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devletinden ne kadar uzaklastirmakta oldugunun kanitidir. AKP hukumette oldugu surece, istedigi kadar Adalet Bakani degistirilsin, boyle dava ve hukuk skandallarinin devam edeceginden suphemiz yoktur.

O yuzden bugun Ankara’dan gelecek haberleri dikkatle izleyecegiz.

Tuesday 5 May 2009

AKP kartlarini oynadi
















Yerel secimlerde yedigi tokadi hazmetmesi bir ay kadar suren AKP sonunda beklenen kabine degisikligini acikladi. Dokuz yeni bakanimiz var; sekiz bakanimiz da artik ‘eski bakan’ oldular.

Resesyonun derinliklerinde ilerledigimiz bugunlerde ekonomi gundemdeki en onemli maddelerden biri olduguna gore, dogal olarak basinimiz sanki en cok Ali Babacan’in ekonominin koordinasyonundan sorumlu Basbakan Yardimciligina getirilmesi ve Mehmet Simsek’in Maliye Bakanligini Kemal Unakitan’dan devralmasini yazdi.

Ayrica Ahmet Davutoglu’nun disaridan Disisleri Bakanligina atanmasi ve Nimet Cubukcu’nun Milli Egitim Bakanligina kaydirilmalari da elbette ki basinda cok yer etti.

Ben Deniz Feneri ve Ergenekon adi verilen dava skandallarinin yasandigi bu son donemde Adalet Bakanligi koltugunun Mehmet Ali Sahin’den alinmasini da cok onemli buluyorum. Sadullah Ergin ile gelen gideni aratacak mi, gorecegiz.

Ancak butun bu degisiklikler icinde en onemlisi belki de laiklik karsiti eylem ve soylemlerin odagi oldugu tescillenmis AKP’nin laiklik karsiti soylemleriyle unlu Bulent Arinc ile Omer Dincer’i Bakan olarak atamasi. Bu atamalar AKP’nin daha muhafazakar kesime kaybettigi oylarin pesini birakmayacagini ancak laik kesime kaybettigi oylarla uzlasma konusunda da herhangi bir efor sarfetme niyeti olmadigini gosteriyor.

AKP secim sonrasi kartlarini oynadi. Bakalim CHP, MHP, DTP, ve SP bu oyuna cevaben nasil kartlar oynayacaklar.

Friday 1 May 2009

Blogda kullanilan fotograflar

Kisa bir aciklama yapma ihtiyaci hissettim.

Tabii ki dusunerek'te gordugunuz fotograflarin cogunu ben cekmiyorum. Bazilarini kesip biciyorum, degistiriyorum, biraz efor sarfediyorum, ama cogunlukla internette cesitli kaynaklardan alinmis fotograflar bunlar.

Bu odunc almamin, blog yazarliginin ve internet okurunun kulturune uygun oldugunu dusunuyor, bu yazi vasitasiyla tum fotograflari ceken arkadas ve muhabirlere bir kez daha tesekkur ediyorum.

Varmis, hem de kesinlikle varmis














Londra'daki unlu 'ateist otobus' konusunda daha onceden yazmistik: http://dusunerek.blogspot.com/2009/02/ateist-otobus-tolerans-ve-gencler.html

Gecen ay bu otobuse cevaben bir Hiristiyan kurulus yukaridaki fotograftaki otobus reklamlarini sponsor etmeye basladi.

"Kesinliklikle tanri var. Haydi simdi Hiristiyan partisine katil ve hayatin tadini cikar."

Ilkini yazdiysak bunu da yazmaliyiz elbette.

Bir kere tanrinin varligi iddiasiyla Hiristiyan inancini bir tutarak dunya nufusunun cok buyuk bir cogunlugunu kaybetti, ama oraya hic girmeyelim. Sponsor o ise tabii ki istedigini yazabilir.

Bu vesileyle tekrar toleransin onemini vurgulayalim: modern sehrin sokaklarinda camlarina tas atilmadan iki otobus de kazasiz belasiz ilerleyebilmeli.

Ama mesela Istanbul trafiginde biri birinin yolunu keserse nasil bir tolerans sergilenir, onu bilemiyorum elbette.

Bir Mayis Emek ve Dayanisma Gunu






















Basindan takip ettigimiz uzere yine dayakli ve olayli bir Bir Mayis yasiyor Turkiye.

Bu sene elbette ki onceki Bir Mayislara gore daha da manali olsa gerek. Issizligimiz rekor seviyelere tirmanmis ve resesyona iyice batmis durumdayiz. Hukumete daha bir ay kadar once yerel secimlerde atilan tokatin kizarikligi da henuz gecmis degil. Uzerine muhalefeti bastirma cabalari ve adaletsiz dava tutuklamalari da eklenince iscinin ve sendikacilarin ne kadar gur sesle bagirma ve Taksim’de o bayragini sallama ihtiyaci hissettigini anlayabiliyorum.

Tum iscilerin Bir Mayis tatili ve bayrami kutlu olsun.

Elbette dilegimiz hosgorunun ve dayanismanin azaldigi degil arttigi bir Turkiye.